View on GitHub

thirdwave

Devletcilik

Bir ulkenin siyasi sisteminde devletciligin derecesi, ayni zamanda, o ulkeyi rakip cetelere parcalama ve insanlari birbirine dusurme derecesidir. Bireysel haklar ortadan kalktiginda, kimin neyi hakettigini belirlemek mumkun degildir; herhangi bir kimsenin taleplerinin, arzularinin veya cikarlarinin adaletini belirlemenin yolu yoktur. Bu yuzden kriter “kisinin istekleri ancak kisinin cetesinin gucu ile sinirlidir” seklindeki kabile kavramina geri doner. Boyle bir sistemde hayatta kalmak icin insanlar, korkmaktan, nefret etmekten ve bir digerini yok etmekten baska hicbir tercihe sahip degildir. Bu bir yer alti tezgahlari, gizli komplolar, pazarliklar, kiyaklar, ihanetler, ani ve kanli askeri darbe sistemidir. Bunlarin hepsinin bas sorumlusu devletciliktir.

Devletcilik, kurumsallastirilmis bir siddet ve bitmez tukenmez bir ic savas sistemidir. Insanlara siyasi gucu ele gecirmek icin savasmaktan baska care birakmaz: soymak veya soyulmak, olmek veya oldurmek. Kaba kuvvet sosyal davranisin tek kriteri oldugunda ve mahvolmaya direnmeden teslim olma tek alternatif oldugunda, insanlarin en asagisi bile savasacaktir [3] - tutsak bir ulus icin baris diye bir sey yoktur. Tutsak alan ise devletciliktir.

Tarihin en kanli catismalari ulkeler arasindaki savaslar degildi, fakat bir ulkenin sisteminin sebebiyet verdigi, kanun, prensip veya adalette barisci bir care bulamamis insanlari arasindaki ic savaslardi.

Devletcilik gercekte prensipte cete yonetiminden baska bir sey degildir. Bir diktator, kendi ulkesinin emegini yagmalamaya devam eden bir cetedir. Devletci bir hukumdar, kendi ulkesinin ekonomisini tukettiginde komsularina fetih amaciyla saldirir. Bu onun dahili cokusu geciktirmesinin ve iktadarini uzatmasinin tek yoludur. Kendi vatandaslarinin haklarina saygi duymayan bir ulke komsularinin haklarina saygi duymayacaktir. Bireysel halkari tanimayanlar, ulkelerin haklarini da tanimazlar. Ulkeler sadece belli sayidaki bireylerdir.

  1. yuzyilda kapitalizmin basarisiz oldugu soylenir - bu bir yari dogrudur. 19. yuzyilin siyasi sistemlerinin kapitalizm olmadigi, fakat karma ekonomiler oldugu hatirlanmalidir. Ancak ozgurluk unsuru egemendi; bu donem insanoglunun kapitalizme en yakin oldugu donemlerden biri olmustur. Fakat devletcilik unsuru 19. yuzyil boyunca buyumeye devam etti ve 1914’te dunyayi atese attiginda, savasa karisan hukumetlerde devletci politikalar egemendi.

Tipki ic konularda devletciligin yol actigi butun kotuluklerin ve hukumet kontrollerinin kapitalizmin uzerine atilmasi gibi, dis konularda da devletci politikalarin tum sucu kapitalizme atilmis ve atfedilmistir. “Kapitalist emperyalizm”, “savas vurgunculugu” gibi safsatalar veya kapitalizmin askeri fetihler ile “pazar” kazanmak zorunda oldugu fikri, devletci yorumcu ve tarihcilerin siglik ve ahlaksizlik ornekleridir.

Kapitalizm, yurt icinde ve disinda pazarlarini serbest rekabet ile kazanir. Savasla kazanilan bir pazar, sadece, onu uluslararasi rekabete kapatmak, sinirlayici duzenlemeler getirmek ve boylece kuvet kullanarak ozel imtiyazlar elde etmek isteyen karma ekonomi savunuculari icin (gecici olarak) degerli olabilir. Kendi ulkesinde hukumet araciligiyla ozel avantajlar pesinde kosan isadami, yurtdisinda da hukumet araciligiyla ozel pazarlar aramistir. Kimin pahasina? Bu gibi isler icin vergi odemis olan, fakat hicbir sey kazanmamis olan isadamlarinin buyuk cogunlugu pahasina. Bu gibi politikalari hakli gosteren ve onlari halka yutturan kimdir? “Kamu cikari” veya “ulusal sayginlik” ya da “asikar kader” gibi doktrinler ureten devletci entellektueller.

Tum karma ekonomilerin gercek savas vurgunculari, eskiden de bugun de iste bu ayni tiptir: bir savas esnasinda veya sonrasinda hukumet kiyaklari ile servetler elde etmis (serbest piyasada elde edilemeyecek olan servetleri elde etmis) siyasi nufuz sahibi insanlar.

  1. ve 20. yuzyillarin entellektuel tarihinde devletcilik ile militarizmin baglantisini ele alalim. Tipki kapitalizmin cokusu ve totaliter devletin yukselisinin, isadamlarinin, iscilerin veya herhangi bir ekonomik cikarin degil, fakat entellektuellerin egemen devletci ideolojisinin urunu olmasi gibi, askeri fetih ve siyasi “idealler” icin silahli seferberlik doktrinlerinin yeniden canlanmasi da ayni entellektuellerin “fayda”‘nin guc kullanma yoluyla gerceklestirilebilecegine iliskin insanislarinin urunuydu.

Eger insanlar savasa karsi cikmak isterse, onlarin karsi cikmalari gereken sey devletciliktir. Insanlar bireylerin kolektivite icin kurbanlar olduklari, bazi insanlarin digerlerini kuvvet kullanarak yonetme hakkina sahip olduklari ve bazi (herhangi) sozde “fayda” adina bunun hakli olabilecegi seklindeki kabile inancini muhafaza ettikleri muddetce, bir ulusun kendi icinde de, uluslar arasinda da baris olamaz.


[1] Ayn Rand, Capitalism, The Unknown Ideal

[2] Yazar, surekli savas diyenleri elestirdigi gibi “surekli baris” diyenleri de elestirmektedir. Ona gore surekli baris diyenler, karsidan gelen bir saldiriyi tesvik etmektedirler. “Surekli baris”cilar da “surekli savas”cilar gibi devletci bir zihniyetin urunudurler. Bu kisilerin ideolojisine bakildiginda ayni kollektivist taban goze carpmaktadir.

[3] Turkiye’de bu durumun acaip bir varyasyonu mevcuttur: Ortada, populist bazi harcamalar yapmis olsa bile, butceyi denklestirmis, devleti ekonomi yonetiminden cikartmaya ugrasan bir iktidar vardir. O zaman Turkiye’deki devletcilerin korkusu, catisma alanlarini kaybediyor olmalaridir. Cunku o rant cekismesi ortadan kalkarsa, ideolojilerini guncellemeleri, zamana uyarlamalari gerekecektir, fakat Kemalizm boyle bir “incelemeden” saglam cikmayacaktir.