View on GitHub

thirdwave

Petrol

Simdiye kadar blog’umuzda iki önemli ana konuyu işledik: 1) sanayi sisteminde optimal ideoloji nedir, ve 2) bundan sonra ne geliyor… İlk sorunun cevabını sosyalizm, kapitalizm konularını açıklayarak sunmaya uğraştık - bireyin özgürlüğünün, bireyin kollektife hapis edilmediği takdirde kapitalizmin en dinamik haliyle yaşanabileceğini anlattık ve bir sonraki aşamaya bu düzenden en rahat şekilde zıplanabileceğini söyledik. İkinci sorunun cevabını hayatımıza iyice giren bilgi teknolojilerinin etkisinin ne kadar derin olduğu ile alakalıydı - son zamanlardaki değişimlerin hepsinin altında yeni bilgi teknolojilerin bir ya da ikinci dereceden sorumlu olduğunu gördük.

Fakat bugünü anlamak için bir önemli konu daha kaldı: Petrol.

Aynen masamızın üstünde duran bilgisayarın beraberinde bir düşünce sistematiği, yaşam şekli, ve gelecek tezahürü getirdiği gibi, pek çok insanın arabasına koyduğu petrol ürünü de aynı şekilde arkasında bir nakil zinciri, stratejiler, şirketler, tercihler, kazananlar ve kaybedenler ağı içeriyor. Bilgi teknolojilerinden bahsederken ne kadar ilerlenildiğinden bahsettik. Google şirketine pek çok atıf yaptık. Bu şirketleri seyretmek heyecan verici, innovasyon son hız devam ediyor. Atıf yaptığımız şirketler o innovasyonları ile müthiş paralar kazanıyorlar. Gelecekte pek çok insanın işi bu tür innovasyonların etrafında dönecek. Bunlar çok güzel gelişimler.

Fakat günümüz itibariyle ve ölçü olarak “para” baz alınırsa hala dünyanın en büyük sektörü bilgi/servis sektörü değildir. Dünyada en çok paranın döndüğü sektör, petrol sektörüdür. Dünyanın en büyük petrol şirketi Exxon, aynı zamanda (2001, 2003) dünyanın en çok kar eden şirketidir. Şirketin karı 2003 yılında 22 milyar dolara erişmiştir, bu rakam daha çok göz önünde olan ve bu sebeple daha çok kazandıkları zannedilebilecek General Motors, Ford, DaimlerChrysler ve Toyota’nın toplamından fazladır. Exxon’un 2003 cirosu, inanılmaz bir rakam olan 247 milyar dolardı ve bu rakam Walt Disney ($25 milyar), Coca Cola’yı ($19 milyar) katlayarak geçmişti ve bu geçiş sadece şirketlere has değildi - Exxon’un cirosu, dünyadaki 185 ülkenin kazancını da geçmeyi başarmıştı. Sadece dünyanın en zengin 6 ülkesi Exxon’u kazanç/ciro bazında aşabilmişti: Bu ülkeler ABD, Japonya, Almanya, Fransa, İtalya ve İngiltere ülkeleriydi.

Petrol işinde ne kadar çok para döndüğünü böylece görebiliyoruz. Bunu söylerken, bu kadar paranın hiçbir politik (iç/dış) etkisinin olmayacağını düşünmek saflık olurdu. İleride ucuz ve temiz enerji sayesinde petrol politik önemini kaybedebilir, ama o gün henüz gelmiş değildir ve günümüzü anlamak için “siyah altın”‘a yakından bakmak gerekiyor.

Kullanım

Petrolün ekonomik etkilerini anlamak için kullanıldığı yerlere bakalım: Neredeyse tüm ulaşım (araba, otobüs, trenler, uçak, gemi), binalarda ısıtma, ana element olarak plastik, boya, gübre ve tıbbi ilaç yapımı… Askeri bağlamda durum değişik değildir - herhangi bir askeri kuvvet için petrol vazgeçilmez bir hammaddedir - tanklar, savaş gemileri, savaş uçakları petrole ihtiyaç duyar. Dünyanın en uzak köşelerinde operasyon yapmak isteyen ülkeler, bu sebeple tutarlı (steady) bir petrol kaynağına sahip olmalıdır. Bu ülkeler için onların “ulusal” petrol şirketlerinin çıkarları, ülkelerinin çıkarları ile eşanlamlıdır - bu, kendi şirketinin rakiplerini geçmesi, en iyi boru hattını kurabilmesi, ve diğer ulaşım ve dağıtım kanallarına sahip olması bağlamında okunabilir. Bu sebeptendir ki Standard Oil’in kurucusu ünlü rafinerici/milyarder John D. Rockefeller 1909 yılındaki kitabında şöyle diyordu: “En iyi ortağımız ABD dışişleri bakanlığıdır. Elçilerimiz, bakanlarımız ve konsüllerimiz dünyanın en ücra köşelerindeki piyasalara girmemize hep yardımcı oldular” [1].

Uluslarası bağlamda petrolün önemi İ. Dünya Savaşı’nda iyice ortaya çıktı. Savaşa giden yıllarda savaş gemileri daha fazla hız ve mesafe (range) elde edebilmek için kömürden petrole geçmişti (petrol fosil yakıtlar arasında en iyi patlama yaratanlardandır), ve bu savaş yine ilk kez savaş amaçlı otomobilin kullanıldığı zaman olacaktır. Petrol yakıtlı tank, ve petrol yakıtlı uçakların kulanımı da bu zamana denk gelir, ve tahmin edilebileceği gibi, İ. Dünya Savaşı’nın sonucunu karar veren en önemli faktörlerden biri petrol olacaktır. Öyle ki İngiliz Savaş Kabine üyesi Lord Curzon savaş sonrası şunları yazmıştır: “Müttefik güçleri zafer denen kıyıya petrolün yarattığı dalga sayesinde erişmiştir”.

II. Dünya Savaşı’nda petrol artık tartışmasız en önemli (highest priority) konudur. Alman ve Japon kuvvetleri bu kaynağa erişmek için ellerinden geleni arkalarında koymazken, ABD ve İngiliz kuvvetleri onların bu kaynağa erişmesini engellemek için elinden geleni yapacaktır. Fakat petrol, aynı tarafta olanlar için bile çekişme konusuydu: Roosevelt ve Churchill savaş sonrası petrolün bölüştürülmesi için kıyasıya tartışıyorlardı. Sonunda Suudi Arabistan kaynakları İngiltere’ye gram verilmeden ABD’nin kontrolüne geçtiğinde bu başarı hakkında ABD Devlet Politikaları Planlama Bölümü başkanı George Kennan şunları yazmıştır: “Amerika dünyanın en önemli materyel mükafatını elde etmiştir”.

Her Şey Petrol İçin

Askeri gücün petrol ihtiyacı madalyonun bir yüzüdür. Diğer yüz, petrol şirketlerinin askeri güce olan ihtiyaçlarıdır. Yani, dünyanın Rockefeller’lerine verilen destek, sadece diplomat seviyesinde kalmadı: Petrol şirketleri yabancı ülkelerdeki karlı petrol alanlarının çıkarma haklarını alabilmek, ve o petrolün ulaştırılması için nakil güvenliğini sağlayabilmek için ülkelerinin askeriye, istihbarat kuvvetlerine rutin şekilde ihtiyaç duymuşlardır. Bütün üretici şirketler bu kadar kar dönen piyasayı kontrol etmek için ne gerekiyorsa yaptılar, etik olsun olmasın her türlü yöntemi denemekten vazgeçmediler. Bu şirketlerin arasındaki rekabet normal piyasa kurallarının fersah fersah ötesindeydi: Pek çok araştırmanın ortaya çıkardığı üzere, şirketler ve onların sponsor devleti, dikta hükümetlerini desteklemek, rüşvet ve yolsuzluk kullanmak, halk içinde isyan başlatmak, ve o ülkeye düpedüz savaş açmak gibi tüm teknikleri kullanmaktan geri durmamışlardır.

Modern Ortadoğu’nun tarihi bu iddiaların canlı kanıtı gibidir. En uç örneklerden sayılabilecek bir olay, CIA’nın 1959 yılında genç bir haydut/canıyı (thuğ) ayarlayarak Irak’ın o zamanki başbakanı Abd el-Karım Qasım’ı öldürmesi için görevlendirmesiydi. Gencin ismi Saddam Hüseyin idi. Washington’un o zamanki korkusu, milliyetçi bir yönetici olan Qasım’ın ABD petrol şirketleri için kar getiren kuralları değiştirme ihtimalidir. Ondan bir kaç sene önce 1957 tarihinde, CIA bir darbe ayarlayarak İran’daki Mohammed Mossadeğh hükümetini devirir, yerine otokratik Şah’ın gelmesini sağlar. Buradaki amaç ise İran’ın petrolünü kontrol etmek, yani İngiliz’lerin üretim haklarını Amerikan şirketlerine geçirmektir. Gördüğümüz gibi Anglo Sakson’lar içinde de kıyasıya rekabet olmaktadır.

“İçeridekiler”

Irak Savaşı’nda petrol şirketlerinin rolü olmadığını söyleyenler, hep şu sözleri tekrarlarlar: “Petrol şirketlerinin çok az politik gücü vardır, Washington karar mekanizmasının parçası değillerdir, petrol sektörü diğer sektörlerden biridir”. Bu argümanlar tamamen yanlıştır: Petrol sektörü ABD ve İngiltere’de her zaman “içeridekilerin önceliğine (insider privileges)” sahip olmuştur ve bu önceliğe has pek çok özel “yardımı” “milli güvenlik” yaftası altında elde etmiştir.

Öncelikle ABD hükümeti bu şirketlere, diğer sektördeki diğer şirketlere verilmeyen, müthiş vergi indirimleri sağlar. 1960 yılında Milli Güvenlik Kurulu’nun tavsiyesi ile uluslararası çalışan petrol şirketleri “yabancı ülke vergi iskontosu” elde etmiştir, buna göre petrol şirketleri petrolü çıkardıkları ülkenin devletine ödedikleri vergiyi/payı kendi vergilerinden düşebilecektir. Ayrıca 1974 yılında ABD kurumsal/holding vergi oranları %48 iken, en büyük 19 petrol şirketinin ödediği vergi sadece %7.6 seviyesindedir. Petrol şirketleri kağıt üstünde yazmadığı halde aktif halde “anti tekel (anti-monopoly)” kurallarından da muhaftır. ABD hükümeti yıllarca uluslarası petrol kartelinden haberdar olmasına rağmen bu karteli dağıtmak için hiçbir şey yapmamıştır. 1952’de Truman başa gelince bir dava başlatacaktır, fakat Milli Güvenlik Kurulu Truman’a anti-tekel davasından bazı suçlamaların yumuşatılması için lobi yapar, başarırlar, suçlamaların yumuşatılması davanın etkisini azaltır, dava 15 sene topal bir şekilde devam eder, ve statüko değişmez. Petrol şirketlerinin “milli güvenlik koruması” aynen olduğu gibi devam eder.

Günümüzde pek çok mega-birleşmenin olduğu onyıl sonucu ortaya çıkan şirketler bile halen anti-tekel kanunlarının kontrolünde değildir. İlginç olan tüm bu şirketler dururken anti-tekel davasının bir bilgi şirketi olan Microsoft hakkında başlatılmış olmasıdır! Petrol şirketleri endüstriyel çıkarların (ikinci dalga) en net olarak ortada olduğu bir sektörde yaşarlar. Bir diğer bilgi şirketi olan Google’ın temiz enerji konusunda araştırma projesi başlatmış raslantı olmamalıdır [3]: Düşük yoğunlukta da olsa, alttan alta bir savaş usulca devam etmektedir. Bir sonraki yazida Irak Savasi ve petrol, sektor/devlet arasindaki baglantilar konularini isleyecegiz.


[1] Random Reminiscences of Men and Events, John D. Rockefeller, 1909

[2] Oil Companies in Iraq: A Century of Rivalry and War

[3] Google’in yonetim kurulunda oturan ilginc bir zat: Cevreci Al Gore.