View on GitHub

thirdwave

Marksizm

  1. yüzyılın ortasından önce sosyalist fikrin herhangi bir açık kavramsallaştırılmasının mevcut olup olmadığı bir tartışma konusudur. İngiliz serbest ticaretçiler uluslarası işbölümünün avantajlarını ispatladıktan ve Çobden hareketiyle kendi fikirlerinin popüler hale getirdikten sonra, sosyalistler, köy ve kasaba sosyalizmine ilişkin fikirleri bir ulusal ve nihayet bir dünya sosyalizmine doğru genişletmeye başladılar. Ne var ki, bu konudan ayrı olarak sosyalizmin temel kavramsallaştırılması 19. yüzyılın ikinci çeyreğinde tam olarak belirgin hale getirilmişti. Bir toplumun sosyalist düzenine ilişkin semalar bu dönemde tartışıldı ama bu tartışma onların lehine olmadı. Marks’in “ütopik sosyalistler” dediği (kaybettikleri için herhalde) bu kişiler iktisatçılar ile sosyologların eleştirilerine karşı koyabilecek sosyal yapıları planlamada başarılı olamadılar. Bu yüzden aşağı yukarı 19. yüzyılın ortalarına kadar sosyalizm ideali ortadan kaybolmuş gibi gözüktü. Bilim, katı mantık kuralları ile onun işe yaramaz olduğunu göstermişti; ve onun destekçileri tek bir etkin karşı iddia geliştirememişlerdi.

Bu noktada Marx ortaya çıktı. Marx, Hegelci diyalektik (keyfi hayal oyunları ve metafizik gevezeliklerle düşünceye hakim olmaya uğraşan kimseler tarafından kötüye kullanılmaya müsait bir sistem) üzerinde usta olduğu için sosyalistlerin kendilerini buldukları ikilemden kurtulmanın bir yolunu bulmakta zorlanmadı. Bilim ve mantık sosyalizme karşı olduğu için bu türden rahatsız eleştirilere karşı sosyalizmi savunmak için dayanak oluşturabilecek bir sistem tasarlamak zorunluydu. Marksizm’in yapmaya çalıştığı şey buydu. Bunun için üç yol takip edildi: Birincisi, mantığın, bütün insanlık için ve bütün çağlar için evrensel olarak geçerli olduğunu inkar etti. Düşünce Marksizm’e göre düşünürlerden müteşekkil bir sınıf tarafından belirleniyordu; üstelik, onların sınıf çıkarının “ideolojik üst yapısı”ydı. Sosyalist fikri çürütmüş olan akıl yürütme turu yani “burjuvazi” akıl yürütme tarzı kapitalizm için bir savunma olarak “gösterildi”.

İkincisi, Marksizm, diyalektik gelişmenin bizleri zorunlu olarak sosyalizme götürdüğünü, bütün tarihin amacının ve hedefinin kamulaştıranların kamulaştırılması -inkarın inkarı- sayesinde üretim araçların sosyalleştirilmesi olduğunu ileri sürdü. Son olarak Marksizm hiç kimsenin (ütopik sosyalistlerin yaptığı gibi) sosyalist vaat edilmiş toprakların inşası için belirli bir öneri sürmesine izin verilmemesi kuralını getirdi. Sosyalizmin gelmesi muhakkak olduğundan bilim en iyisi onun doğasını belirlemeye yönelik bütün çabalardan vazgeçmeliydi. Tarihte hiç bir dönemde Marksizm’in bu üç ilkesindekileri içeren kadar derhal kabul gören bir öğreti olmamıştır. Onun başarısının büyüklüğü ve devamlılığı genelde küçümsenmiştir.

Fakat Marksizm’in olağanüstü başarısının altında yatan esas durtu ta ezelden beri insan ruhunun derinliklerine kök salmış öç/intikam duygusu ve her hayalinin gerçekleşmesini bekleyen bir yöndür. Marksizm, mutluluk ve sevinç dolu kalplerin arzuladığı yeri, yeryüzünde bir cenneti, ve (hayat oyununda kaybeden için kulaklara hoş gelen) herkesden (ahaliden) daha güçlü, daha güzel olanların küçük düşürülmesini vaat etmiştir.

Bu duygulardan biri aşırı hayalci, diğeri çok öfkelidir, ve hiçbir insan bu duyguları aklı selim halde kabul etmez. Bu yüzden bu türden intikam rüyalarının saçmalığını gösteren akıl ve mantık yürütme bir tarafa itilmelidir. İşte bu sebeple Marksizm akılcılık tarafından tesis edilen hayat ve eylem üzerine bilimsel düşüncenin hakimiyetine yönelik en radikal saldırı haline gelmiştir. Marksizm akıla karşıdır, bilime karşıdır, bizzat düşünce faaliyetine karşıdır. Bolşevikler ısrarlı bir şekilde bize dinin insanlar için bir afyon olduğunu söylerler. Fakat gerçekte Marksizm düşünceye karşı tasarlanmış bir afyondur. Bu ideoloji ne yazık ki safsata yoluyla sosyolojik problemlerin bilimsel incelenmesine mani olmuş ve zamanın entellektüel atmosferini kötü bir şekilde zehirlemiştir.

Marksist kavramsallaştırmaya göre bir kimsenin sosyal konumu onun düşüncelerini belirler. Bir yazarın bir sosyal sınıfa üyeliği hangi görüşleri ifade edeceğini belirler. O, kendi sınıfının dışında büyüyemez veya sınıfının menfaatlerinden müteşekkil reçetelerden esinlenerek sahip olduğu düşüncelerinden kendisini kurtaramaz. Bunu içindir ki sınıfı her ne olursa olsun herkes için geçerli genel bir bilimin varolma ihtimali tartışmalıdır. İşte bu teknikle Marksizm kendini hoş olmayan bütün eleştirilere karşı korur. Düşman püskürtülmez: onu bir burjuva olarak ifşa etmek yeterlidir. Ayrıca Marksizm başka türlü düşünen ve burjuva olmayan herkesi de “burjuvazinin rüşvet alan köleleri” olarak takdim ederek eleştirir.

Marks ve Engels hiçbir zaman muhaliflerini bir tartışma ile reddetmeye uğraşmamıştır. Onlar, muhaliflerine iftira çamur attılar, hor gördüler, ve alaya aldılar, ve bu yöntemleri kullanma konusunda onların varisleri hiç aşağı kalmadılar. Onların polemiği hiçbir zaman muhalifinin iddiasına yönelmez, aksine, her zaman muhalifin kişiliğine yöneltilir. Çok az kişi bu tür taktiklere mukavemet gösterebilmiştir.


[1] Sosyalizm, Ludwig von Mises, 1951 (Turkce ceviri, Liberte Yayinlari, 2007)