View on GitHub

thirdwave

Bu Yeni Bir Ortaçağ; Yeni Bir Düzen Değil

Parag Khanna

İmparatorluklar, çokuluslu şirketler, mega-yardımseverlerin (philanthropists) at koşturduğu bir zamanda hiçbir “düzen” küresel olamaz.

Dünya olarak girdiğimiz, çıktığımız düzenler sizi ilgilendiriyorsa, bugünlerde “Yeni Yeni Dünya Düzeni” gibi bir zamana girdiğimizi söyleyebilirim. Bush I’in Yeni Dünya Düzeni Somalia, Rwanda ve Bosna’da sarsıntıya uğradı. 90’lı yıllarda Bill Clinton’un Pax-Amerikana fikrini küreselleşme jargonuyla ambalajlamaya çabası 9/11’de paramparça oldu. Son 7 yıldır da “Teröre Karşı Savaş” adında bir dünya düzeni paradigması altında yaşıyoruz, fakat bu “düzen”, milletler arasını kapatacağına daha fazla ayrılıklara sebep oluyor.

Çok değişik bazı şartlar peydahlandı. Öncelikle dünya, ileriye dönük bir yol haritası çizmek için Amerika’yı, ve sonraki başkanını, beklemeyi bıraktı, ve bunun yerine dünyadaki geri kalan %96’lik bölüm kendi işine bakmaya karar verdi. Ve “işler” de tıkırında… Yeni ortaya çıkan güçler, üretim ve finans merkezleri olan Rusya, Çin, Hindistan, Brezilya, Suudi Arabistan, Kazakistan, Birleşik Arap Emirlikleri ve diğerleri hızla kendi aralarında bağlantılar oluşturdular bile. Amerikalılar küresel ekonomik yavaşlamayı göstererek dünyanın hala ekonomik olarak “bağımsız (decoupled)” olmadığı hakkında övünüyor olabilirler, ama Amerikalılar yükselen yeni ekonomiler kendi başlarına kuvvetli bir dinamik olamasalardı, bu krizin çok daha derin olabileceği gerçeğini gözden kaçırıyorlar.

Bu yeni ekonomi, yeni jeopolitikanın temel taşını oluşturmakta ve ABD bu dinamiği şekillendirmekten ziyade ona göre kendini şekillendiren bir pozisyonda buluyor kendini (responding rather than shaping). Dünyanın Bush-II öncesi yumuşak ve ılımlı Amerikaya ısınacağı ve hemen eski günlere döneceği fikri kolay inanılacak bir kavram değil. Böyle bir dünyaya dönülse ne olacak ki? Rusya Gazprom diplomasisini ve askeri kuvvet kullanımını bırakıp Ukrayna’ya ve komşularına kabadayılık yapmaktan ve onların toprağını gasp etmekten vaz mı geçecek? İran nükleer silah arayışını mu durduracak? Ya da Çin, ABD’nin “haydut devlet” diye nitelediği ülkelere askeri, finansal, diplomatik ve her türlü diğer yardımı yapmaktan mı vazgeçecek? Sadece ve sadece tüm bunları değiştirebilecek bir Amerikan başkanı “yeni dünya düzeni” kelimelerini telafuz etmeyi hakeder.

Yeni bir dünya düzeninden bahsetmek, gücün stabil bir şekilde dağıldığı bir düzenden bahsetmek demektir. Fakat şimdiden doğru dürüst tahmin edilebilecek hiçbir kalıp (pattern) ufukta gözükmemektedir. Güç, eski kalıplarından sızarak, hem Çin gibi ağırsıklet aktörlere, hem de AB gibi dünyanın en büyük ekonomik gücüne gitmeye başlamıştır. Askeri bağlamda Ortadoğu ve Asya hızlı büyümeler ve yığılmalara (build-up) sahne olmaktadır, Latin Amerika bu durumdan muhaf değildir, Rus bombardıman uçakları yakın zamanda Venezuella’da bir tatbikatta kullanılmak üzere ülkeye buyur edilmiştir. Böyle bir ortamda yeni düzen yerine “Yeni Ortaçağ” kelimeleri aslında daha uygundur, çünkü aynen Ortaçağ’da olduğu gibi bugünde sadece ülkelerin değil, imparatorlukların, çokuluslu şirketlerin, dini akıncıların/sefercilerin (crusaders), devletten bağımsız aktivistlerin ve mega-hayırseverlerin cirit attığı bir dünyada yaşamaktayız, ve bu aktörler, kompleks bir matriksi andıran 21. yüzyıl güç dinamiğinin her katmanında boy göstermektedirler. Düzen, olacaksa, küresel değil, en fazla bölgesel olarak düşünülebilir, ki bu şartlarda doğu Asya kaçınılmaz olarak Çin’in, kuzey Afrika ise kaçınılmaz olarak AB’nin etkisi altına düşecektir.

Eski düzeni temsil eden kurumlar bırakın yük altında ezilmeyi, efektif olarak çökmüş durumdadırlar. Ülkeler, Dünya Ticaret Örgütünü umursamadan hızla ikili ve bölgesel ayrıcalıklı ticari ilişkiler kurmaktadırlar. DTO, geçtiğimiz haftadaki Doha toplantısında hiçbir sonuca ve anlaşmaya ulaşamayarak etkisizliğini tescil etmiştir. BM güvenlik konseyinin içeriği Soğuk Savaş bitişi öncesinden bu yana değişmemiştir. IMF ve Dünya Bankası marjinal oyuncular haline gelmiştir çünkü ‘yardım’ kavramı yerine, ona rakip olarak çok daha hızla ve büyük hacimde gelebilen direk yabancı yatırımı ortaya çıkmıştır. Peki bu Yeni Ortaçağ’a gereken Yeni Dünya Düzeninin mimarisi nerede?

Tarihten biliyoruz ki, böyle mimariler ya büyük bir savaştan sonra, ya da aşağıdan yukarıya (bottom up) şekilde meydana çıkıyor. Alttan yukarı olan sistem Uzakdoğu’da şimdiden şekillenmeye başladı zaten. Tek soru böyle bir düzenin bile nereye kadar uzanabileceği. Asya, günümüzün en kalabalık nüfusa ve en çok paraya sahip olan kıtasıdır. Geçtiğimiz senelerde AB’yi kıskandıracak bir alfabe çorbası ortaya çıktı; ASEAN+3, ve pek çok diğer kısaltmalar, Çin’in Japonya’dan başlayarak Avustralya, Kore gibi aktörleri ticari ilişki, yatırım, ve saldırmazlık anlaşmaları ile kendine çekerek ortaklıklar oluşturduğu bir realiteyi gösterdi.

Bu birliktelikler laftan ibaret değil - Asya diplomasisi somut sonuçlar elde etti. Shangai Ortaklığı Organizasyonunun ülke sınırlarını teftiş eden kanadı Orta Asya’da kontra-terör operasyonlarını ve ticareti idare ediyor ve yakında NATO tarafından Afganistan’ı stabilize etmek için çağırılabilir. Doğu Asya’nın büyük güçleri beraber savunma tatbikatları yapıyorlar, ve beraber petrol/doğalgaz arama çalışmaları yapmayı planlıyorlar. Asya’nın ötesinde Basra Körfezi petrol üreticileri ve onların milli yatırım fonları kendilerini hızla Hindistan ve Çin talebi ve piyasalarına göre şekillendirmeye başladılar çünkü bu piyasalar Batı’dakilerden çok daha karlı. Batı belki bir gün Ortadoğu petrollerine olan bağımlılıktan kendini kurtarabilir ama bu, Doğu’nun aradaki petrol üreticileri üzerinden yeni bir güçlü pozisyon elde etmesi sonucunu ortaya çıkaracaktır. Afrika’da pek çok ülke Çin’in ülkelerine yaptığı yatırımlardan faydalanmıştır. Bazıları Çin’i “yeni sömürgeciler” olarak etiketlemektedirler fakat Çin, hiçbir şeyin uzun süre gizli kalamadığı şeffaflık çağında kötü yaptıklarından utanmayı Batı’dan çok daha hızlı bir şekilde öğrenebilir.

Yani evet, belki de yeni bir dünya düzeni olacaktır, fakat bu düzen Washington’dan değil Beijing’den dikte edilen bir düzen olabilir. Soğuk Savaş hiçbir zaman gerçek bir Doğu-Batı rekabet olmadı, çünkü gerçek Doğu daha yeni ayaklanmaya başlıyor. Önümüzdeki yıllarda hangi yeni düzeni kurarsak kuralım, bu düzenin doğuyu ve batıyı, kuzey ve güneyi, kamusalı ve özeli, uluslararası ve küreseli dengelemesi gerekecek. Bu düzene ne isim verirsek verelim, geçmişteki düzenlere oranla insanların çok daha fazlasını içereceği kesin.