View on GitHub

thirdwave

Inovasyonu Outsource Etmek

Toronto merkezli Goldcorp kendine ait topraklardan altın arayıp, çıkartan bir madencilik şirketiydi. Çıkarttığı hammadde başlı başına bir “değer” olan bu şirketin işi, ne yazık ki, 1999 itibariyle hiç te iyi gitmiyordu. Şirketin CEO’su Rob McEwen’in bırakın altın madenciliğini, herhangi bir maden işletmeciliğinde tecrübesi yoktu ve uzun süredir şirketin jeologları altın bulunamıyor, bunun sonucu olarak borçlar ödenemiyor, ve şirketin topraklarında belki de artık ‘altının bitmiş olabileceği’ söylentisi yayılıyor ve bu hissedarları çok rahatsız ediyordu. Bu sıkıntılı donemde biraz kafasını dinlemek için tatile çıkan McEwen, raslantı sonucu bir konferansa denk geldi. Bu konferansta, Internet dünyasında o sıralarda ünlü olmaya başlamış bilgisayar işletim sistemi Linux konuşuluyordu. McEwen konuşmaların birinde Linux projesinin kurucusu Linüs Torvalds’ın nasıl sistemin kaynak kodlarını tüm dünyaya açarak, binlerce isimsiz programcının projesine katkı yapmasını sağladığını dinledi. Bu, McEwen’e bir fikir verdi. Evet, belki Goldcorp kendi arazisinde altın bulamıyordu, ama bu altını başkaları bulabilirdi. Bu buluşu yapacak insanlara ulaşmanın yolu, belki de, Linüs Torvalds gibi “kaynakları” tüm dünyaya açmaktan geçiyordu. McEwen tatili yarıda kesip koşa koşa şirketine döndü. Jeologlarına, Goldcorp’un 1948’den beri topladığı her türlü jeolojik veriyi toparlayıp şirketin Internet sitesine koymalarını söyledi (bu 400 MB civarında bir yer tuttu). Ardından, bu veriyi kullanarak altın bulmak için en iyi yöntemleri ve tahminleri getirecek katılımcılara toplam 575,000 dolar vadettiler. Yarışma haberi İnternet’te hızla yayıldı, ve elli ülkeden binin üzerinde maden arayıcısı veri üzerinde çalışmaya koyuldu. Birkaç hafta içerisinde Goldcorp’a sonuçlar gelmeye başlamıştı bile. Beklenildiği gibi yarışmaya ilgi çoğunlukla jeologlardan gelmişti ama katılımcıların arasında üniversite öğrencileri, danışmanlar, matematikçiler, ve askerler de vardı. Goldcorp’un verişinden altın bulmak için fizik, yapay zeka, bilgisayar grafikleri gibi envai türden çözüm devreye sokulmuştu. Yarışmacılar, yüzde 50’si daha önce keşfedilmemiş ve kazıldıktan sonra yüzde 80’inde altın çıkan 110 yeni hedef bulmayı başardı. Bu outsource edilen innovasyon sayesinde, 8 milyon ons altın çıkartılmıştı. Goldcorp bunun sayesinde 100 milyon dolarlık bir şirketten 9 milyar dolarlık bir şirket seviyesine çıktı. Değişim Yukarıdaki hikayede innovasyonun şirket içinde değil, dışında yapıldığı bir örnek gördük. Aslında şirket CEO’su klasik yöntemlerle ise devam edip, kendi (in-house) jeologları ile yetinip, daha uzun süre ve daha kısıtlı sonuçlarla yetinebilirdi. Fakat o veriyi dışarı açarak, dünyanın her yerindeki innovasyon potansiyeline erişmiş oldu. Muhakkak İnternet bu noktada verilerin paylaşılmasını hızlandıran/kolaylaştıran/mümkün kılan bir faktördü, ayrıca dünyadaki pek çok insanın elinin altındaki işlemci gücünün (bilgisayarlar) fazlalaşması, kendi hesaplarını çabucak yapabilmelerini sağlamıştır. Fakat burada en az bunlar kadar önemli olan nokta, bir anlayış değişimidir. Şimdiye kadar “kapalı” tutulan bir şirket varlığının, dışarı “açılması” durumudur. Bu yeni ve çok değişik bir çalışma şeklidir. Şimdiye kadar Goldcorp’tan dışarı sadece ham altın ürünleri çıkıyordu. CEO verişini tüm dünyaya açarak, yaptığı innovasyona, şirketin çalışmasının en önemli aşamalarından birine “herkesi” dahil etmiş oldu. İnnovasyonun outsource edilmesini sistemize etmeye uğraşan bazı çabalar daha şimdiden başlamıştır. Innocentive.com sitesi ar-ge ihtiyacı olan şirketler ile çeşitli alanlarda kabiliyetleri olan araştırmacı, teknik elemanları buluşturma amacı gütmektedir. Son derece teorik araştırma ihtiyaçlarından, tıbbi klinik deney verişi işleme gibi çeşitli innovasyon arayışlarını tatmin etmeye uğraşan bu sitede, başarılı tamamlanan proje başına $10,000 ila $30,000 arası rakamlar görülmektedir. Belli bir alanda yeteneği olan bir kişi, innocentive.com’a üye olup, yeteneklerini listeler, ve bazı anahtar kelimeler üzerinden proje arayışı yapar. Kendine uygun projeyi bulursa, bu projeye talip olup, çalışmaya başlar. Ya da sistem otomatik olarak araştırmacının kendi hakkında girdiği beceri listesine göre ona bir proje teklif eder. Teknik kişi projeyi bitirdikten sonra, sonucu e-mail ile şirkete gönderir, parasını alır. Bu sayede şirketler illa ki tam zamanlı (full-time) ar-ge görevlilerini şirketlerinde tutmaya mecbur kalmaz. İse tam zamanlı alınan kişinin beceri yelpazesi her proje için uygun olmayabilir, bir proje için ise alınan kişi, bir sonraki için uygunsuz olabilir. Bu kaynakların verimsiz kullanılması demektir. Ar-ge yapmak isteyenler ise, tek bir şirkete bağlı kalmadan sürekli değişik projelerde, kendilerine uygun zamanlarda çalışma seceğine kavuşurlar. Bu tür çalışma mod’ları halen emekleme çağındadır, fakat ileri bir tarihte, daha fazla beyaz yakalı işçinin İnnocentive gibi bir sistemi kullanarak serbest (free-lance) ış yapabileceğini düşünmek zor değil [1]. Platformu Kurun, Açın, Merkezde Siz Olun Şirketin innovasyonuna herkesi dahil etmenin bir diğer yolu, özellikle programcılıkta çok revaçta olan bir yöntem, platformu kurup, dışa açmaktır. Şirket, mesela bir elektronik ürününün üstünde innovasyonların yapılabileceği bir “platformu”, yani üstüne uygulama kodlarının kurulabileceği altyapı kodlarını dışarı açar. Öyle ki bu platform şirketin kendisi o alet için uygulama yazacak olsa kendi mühendislerinin de kullanacağı bir altyapıdır. Eğer şirketin ürünü son kullancıya dönük ise, bu ABD gibi bir ülkede çok sayıda olan “kurcalayıcı (hacker)” tiplerin ilgisini çekebilir. Bu kişiler platformu (ve aletin kendisini) beğenirse, arkasından uygulamalar gelir. Bir diğer yönden bakarsak, mümkün olabildiği yerlerde bu dinamiğin önünde durmanın bile imkansıza yakın olduğunu görüyoruz. Kullanıcılar bir elektronik aleti aldıklarında, o alete herşeyi yapabilme hakkını satın aldıkları düşüncesindedirler. iPod’un yazılım kilidini kıran hacker’lar bundan sonra Apple’ın alete koyduğu işletim sistemini tamamen silerek, yerine Linux bazlı Podzilla sistemini kurabilmektedir. Podzilla, iPod’u bir PDA’ye dönüştürmektedir! Bu Apple’ın baştan planlamadığı bir innovasyondur. Şirketler, özellikle son kullanıcıya dönük aletlerde, bu dinamiğin meyvelerinin kendilerine dönmesini sağlayabilirler. Platformu açmanın amacı bu olacaktır; Böylece innovasyon yapmanın şirketçe kabul gören bir yolu, herkese sunulmuş olur. BMW şirketi, arablarındaki GPS özelliği ile ilgili çözümlere ihtiyaç duyduğunda, şirketin sitesine bir dijital tasarım aleti koydu. Binlerce kullanıcı bu aleti kullanarak yeni fikirlerini şirket mühendisleri ile paylaştı, ve bu fikirlerden bazıları somut insiyatiflere ve ürünlere dönüştü. BMW şu anda küçük ve orta ölçekli teşebbüsler ile süreklilik arz eden bir ilişki geliştirmek umuduyla bu şirketlerin fikirlerini sundukları bir “sanal innovasyon ajansına” ev sahipliği yapmaktadır. Şurası bir gerçek ki, bir platformu, ürünü dışa açtığınızda kağıt üstünde olmasa bile fiili olarak takip eden innovasyonların merkezinde platform sahibi olacaktır. Bugün Linux sisteminin gelişimi için kimse Linüs Torvalds’i takip etmeye mecbur değildir, her şey ortadadır, bir başkası çıksa herkes onun peşinden gidebilirdi, fakat Torvalds sistemi ilk açan olduğu için takip eden fikir alışverişinin de ortasındadır, ve bu yüzden herkes, en azından çekirdek için, Linüs’ü takıp etmektedir, zaten bu sistemin etrafında çoktan koca bir işbölümü oluşmuştur. Burada daha once isledigimiz Android bazlı cep telefonları, tamamen “innovasyonun outsource edilmesi” mentalitesi üzerinde kurulmuştur. Google’ın Android yazılımları için açtığı yarışma, adete “bu telefonu kurcalayın” kültürüne yaptığı teşvik, hep bu stratejinin sonucudur. Yazının sloganı belki de şöyle olmalı: “Herkesi Dahil Edin”. — [1] Innocentive gibi bir sisteme üniversiteler çok rahat şekilde dahil olabilir. Sitenin sunduğu bazı projeler master, ya da doktora tezine dönüştürülebilir, böylece öğrenci hem gerçek dünyadaki bir ihtiyaca dönük araştırma yapabilir, hem de başarılı olma sonucunda tezinden para kazanabilir! Üniversitelerde tez danışmanlığı yapan hocalar, öğrencilerini buraya yönlendirmekten çekinmemeli. [2] Bir açık projeye innovasyon, kod, fikir koyanlar, ortada açık bir para ödülü yoksa, bunu niye yaparlar? Bunlardan bariz olanı, kişinin topluluğu içinde bir “un” kazanmasıdır. Fakat bu un, para anlamına gelir mi? Dolaylı yoldan evet. Bilinen bir programcı, kurcalıyıcı, ar-ge kişiliği, bu tanınmışlığını ticari dünyada rahatça paraya çevirebilir (monetize). Bu proje onun için referans haline gelir. [3] Bu yazı ile Uzun Kuyruklu Dagilim hakkındaki yazımız arasında bağlantılar var; Bir ürün çevresinde platform kurup onu herkese açan bir şirket, aslında innovasyon yapabilecek kişilerin sonsuza giden “uzun kuyruğundaki bölümünü” bu sürece dahil etmektedir. Gööğle, bu bölgedeki kişilerin sayfa referanslarını “arama sonuçlarını iyileştirme” için kullanmaktadır. Last.fm, bu alandaki (yani sistemindeki herkesin) müzik zevkini, bir diğerine tavsiye vermek için kullanmaktadır.

zaman:

Kasım 21, 2008