View on GitHub

thirdwave

Baglantici Elit - 2

The Third Wave, A. Toffler

Bir işyerini, hatta koca bir endüstri alanını entegre etmek yapılması gerekenin sadece ufak bir bölümüydü. Modern toplum sendikalar, ticaret odaları, kiliseler, okullar, vs. gibi pek çok diğer organizasyonlar yaratmıştı ve tüm bu oluşumların tahmin edilebilir kurallarla işlemesi gerekiyordu. Kanunlar gerekliydi. Tüm bunların üstünde toplumun bilgisel, sosyal, ve tekniksel arka planları / çerçeveleri birbiriyle uyum haline getirilmeliydi.

Ve en sonunda ikinci dalga medeniyetinin “ birleştirilme” ihtiyacı sonucunda ortaya o en devasa bağlantıcı, koordinatör ortaya çıktı: Büyük Devlet. Her sanayi ülkesinde büyük devletin önüne geçilemez yükselişinin sebebi sistemin birleştirilme için duyduğu o müthiş açlıktır. Siyasi demagoglar meydanlara çıkıp küçük devlet nutukları atadursunlar, iş başına geldiklerinde aynı liderler devletin ölçüsünü küçültmek yerine büyütmeyi tercih etmişlerdir. Bu retorik ve gerçek hayat arasındaki farklılık, ancak 2. dalga hükümetlerinin tüm sınırları aşan tek amacının sanayisel bir toplum kurmak ve idare etmek olduğu görülünce anlaşılabilir. Bu istek önünde diğer tüm farklılıklar eriyip gitmiştir. Partiler ve politikacılar diğer konular hakkında didişebilirler, ama büyük devlet konusunda %100 anlaşma halindedirler [..]

Clayton Fritchey adli köşe yazarının saptadığı gibi ABD federal hükümeti hiçbir zaman büyümeyi durdurmamıştır, hatta büyüme Cumhuriyetçi yönetimler zamanında da devam etmiştir [bu nokta vurgulanıyor çünkü Cumhuriyetçiler hep devleti küçültecekleri vaadini yaparlar]. Yakın zamandaki üç Cumhuriyetçi başkan yönetiminde büyüme trendi devam etmiştir çünkü bu işi [sihirbaz] Houdini bile çok ciddi ve zararlı etkileri olmadan gerçekleştiremezdi.

Serbest piyasacılar devletin şirketlerin önünü tıkadığını iddia ederler. Fakat serbest girişim tek başına bırakılsa sanayileşme çok daha yavaş oluşurdu, hatta belki de hiç oluşmazdı. Devletler tren hatlarının yapımını hızlandırdılar, limanlar, yollar, kanallar inşa ettiler. Posta servisleri yönettiler, telegraf, telefon, yayın sistemlerini kurdular ya da regüle ettiler. Ticari kodları yazdılar ve piyasaları standardize ettiler. Endüstriye yardım etmek için gümrük ve diplomatik baskı uyguladılar. Köylüleri yerinden çıkmaya zorlayarak / teşvik ederek sanayiye işçi olarak girmelerini sağladılar. Çoğunlukla askeri kanallar üzerinden enerji ve ileri teknolojiyi sübvanse ettiler. Binlerce yol ve yordam ile devletler başkalarının üstlenmeyeceği, üstelenemeyeceği birleştirici işleri yerine getirdi.

Çünkü devlet en büyük hızlandırıcıydı. İkna kabiliyeti ve vergi gelirleri ile özel girişimlerin yapamayacağı işleri yapabilirdi. Devletler sistemde boşluklar çıktığı yerde onları doldurarak sanayileşme sürecinin ocağına kömür atabilirdi. Onlar “önceden entegrasyon” görevini gerçekleştirebilirlerdi.

Mesela kitle okul sistemini kurarak devletler, sadece montaj bantına insan gücü sağlamış olmadılar (ki bu başlı başına bir sübvansiyondur) ayrıca onlar çekirdek aile şeklinin yayılmasını da teşvik etmiş oluyorlardı. Devletler ailenin elinden eğitimsel ve diğer geleneksel görevlerini alarak, aile sisteminin fabrika ihtiyaçlarına göre şekillenmesini sağladılar. Demek ki pek çok değişik seviyede onlar 2. dalga medeniyetlerinin çetrefilliğine orkestra şefliği yapmışlardı.

Bu sebeple bağlanma işinin önemi arttıkça devlet yönetim tarzı ve içeriği değişti. Başkanlar ve başbakanlar kendilerini yaratıcı sosyal, siyasi liderler olarak görmek yerine, birer yönetici olarak görmeye başladılar. Şahsiyet ve davranış şekli olarak ta büyük holdingleri, üretim merkezlerini yöneten kişilerden ayırtedilemez hale geldiler. Demokrasi ve sosyal adalet hakkında kendilerinden beklenen birkaç ezberi tekrarladıktan sonra endüstri dünyasının o Nixon’ları, Carter’ları, Thatcher’ları, Brezhnev’leri, Giscard’leri, and Ohira’ları halka “verimli işletmecilik” ötesinde pek birşey vaat etmeden iş başına gelmişlerdir.