View on GitHub

thirdwave

Güven Tazeleme Ritueli - 2

The Third Wave, A. Toffler

Eğer 2. dalga siyasi sistemlerine bir politik bilimcinin gözüyle değil, bir mühendisin gözüyle bakarsak, işte o zaman pek çoğu tarafından farkedilmeyen şaşırtıcı bir durumla karşı karşıya kalırız. Endüstriyel mühendisler iki tür makina arasında net bir ayrım yaparlar: bunlar arada sırada çalışan, toptan iş yapan makinalar ile kesintisiz olarak çalışan sürekli-işleyici (continuous-flow) makinalar arasında yapılan ayırımdır [..] “Kanun makinasına” bu gözle baktığımızda o zaman makinanın sadece arada sırada çalıştığını ve bir toptan işlemci olduğunu anlarız. Halkın adaylar arasında bir seçim yapmasına sadece belli zamanlarda izin verilmekte, ve bu seçim işi bittikten sonra formel demokrasi makinası hemen kapatılmaktadır.

Karşılaştırmak amacıyla her başkentte görülebilecek, envai türden organize grup, güç tacirlerinden sisteme gelen etki, yönlendirmeyi düşünün. İş, hatta resmi çevrelerinin oluşturduğu lobi yığınlarını, her biri kendi ajandası olan departmanları, bakanlıkları, verilen her resepsiyona, yemeklere katılan, katılabilen bilgi ve nüfuzu etrafına götüren, getiren ve böylece verilen kararları sürekli olarak, her an etkileyebilen kişileri düşünün.

Demek ki elitler, arada sırada işleyen demokratik makinanın yanıbaşında sürekli işleyen, hatta, çoğunlukla birinci makina ile ters amaçları olan başka bir makina daha inşa etmişlerdir. Ancak bu iki makinayı yanyana gördüğümüzde devlet gücünün nasıl egzersiz edildiğini anlayabiliriz.

Temsili oyunu oynadıkları sürece halkın en fazla elde edebileceği oy vermek üzerinden belli zamanlarda yönetimlerin eylemleri hakkında tamam / devam yönünde mesaj verebilmektir. Kıyasla güç makinasının teknisyenleri o eylemleri sürekli olarak, kesintisiz şekilde etkileme becerisine sahiptirler.

Temsili prensibin özüne neşredilmiş bir sosyal kontrol mekanizması daha vardır: Toplumun her hangi bir kısmını kimin temsil edeceğine karar vermekle elit tabakasına yeni adaylar dahil edebilme gücü. Mesela işçiler ilk kez sendikalaşma hakkı için mücadele ettiklerinde rahatsız edilmiş, saldırıya maruz kalmışlar, komplo suçlamaları ile yargılanmışlar, şirket casusları tarafından takip edilip, polis ya da şaibeli bir takım tipler tarafından tartaklanmışlardı. Sistemin dışındadırlar, “içeride” ya çok az, ya da sıfır ölçüsünde temsil edilmektedirler. Fakat sendika sistemi yerli yerine oturunca, hemen ortaya yeni bir Bağlantıcı grup çıkmıştır: emekçi yapılanması. Ki bu yapılanmanın yöneticileri hemen mevcut güç mimarisine absorbe edilip sistemin içinde eritilmiştir.

Dünyanın her yerinde temsil edilen ve eden arasındaki uçurum büyümeye devam etmektedir. Bize demokrasi diye öğretilen temsili yönetim, özet olarak, eşitsizliği neredeyse garanti eden endüstriyel bir teknolojidir. Temsili yönetimler aslında yarı temsilidir.

O zaman elimizdekiler şunlardır: fosil bazlı yakıtlara, fabrika üretimine, çekirdek aileye, holdinglere, kitlesel eğitime, kitlesel medyaya aşırı bağımlı bir medeniyet, ve bu medeniyetin tüm öğelerinin temelinde yatan üretim ve tüketimin birbirinden olabildiğince uzaklaştırılması mantığı. Ve onun tepesinde görevi yapının parçalarını birleştirmek olan bir elit tabakası.

Bu sistemde temsili yönetim bir fabrikanın karşılığıdır – sistem, “kolektif bağlantıcı kararları” imal etmekten sorumlu bir fabrikadır. Bu fabrika pek çok diğer fabrika gibi tepeden yönetilir. Ve pek çok fabrika gibi artık miadını doldurmuş, ve gelmekte olan 3. dalganın etkisiyle sarsılmaktadır.