View on GitHub

thirdwave

Hafta 20

Hadi Uluengin

Ve bütün irrasyonel korkularda olduğu gibi burada da, çok vahim ve çok travmatik boyuttaki bu kaygı ve endişelerin esas nedenini o “öteki”ni bilmemek eksikliği oluşturuyor.

Dogru

Bu bilmemenin sebebi ne? Aslinda sebep zannedilenden daha vahim bir merkezde: Ayn Rand bu tur “bilmeyen” ve daha kotusu “bilmeye direnen” insanlara bilgisel/kavramsal dusunemeyenler (anti-conceptual thinkers) diyor, yani bilgi sembollerini kullanarak dusunemeyenler… Bu insanlar icin her sey, dunya hakkindaki her bilgi onceden verilidir - kirintilari birlestirerek yeni kavramlara erismek onlar icin en agir iskenceden daha beterdir. Bu insanlar hayatta iki seyden veremden korkar gibi korkar: Etik ve epistemoloji.

Cunku etik, onu takip eden kisi belli temel “kavramlari” baz alarak ozeldeki her durum icin bir durus sergilemelesini gerektirir, epistemoloji ise bilginin nasil bilindigini arastirir, deser, irdeler (bilgi hakkinda bilgi -iki kat dehset!-). Algisal beyin, etik kurallarini takip edecegine olmeyi tercih eder, cunku o, bilgi sembollerinin degil, icinde oldugu grubun ne yaptigini takip etmek meyilindedir, zaten fazla dusunmekten kurtulmak icin o grubun icine siginmistir!

Her turlu suc orgutu, sosyalizm, feodal aile yapilari, fasizm ve tum kollektif ideolojiler bu tur insanlarin varligindan beslenir.

Ek olarak: Sn. Uluengin’in arada sirada pisirdigi “dindar olmayanlarin korkularinin hakliligi” durumu da yukarida yine kendi belirttigi yanilsama ile birebir alakali. Kendisi hala bu baglantiyi kurmamis, fakat zannediyorum problem, zihninde bir bahar temizligi yapma ihtiyaci.. Bazen eskiden kalan kalinti bilgiler irdelenmeden etrafta suruklenmeye devam ederler…


Taha Akyol

Sosyalizmin ahlaka değil bilime dayanmasına öncelik verdi. [..]. Bunu, determinist bir anlayışla, “bilim”in gereği gibi görüyordu.

Dogru

Ve keske bunu yapmasaydi. Marks’in “bilim” ile “sosyalizm”‘i bu kadar yakin bir sekilde, yanyana kullanmis olmasi, yillarca insanlarin beyninde bilim kelimesini kirli bir kelime haline getirdi. Teknolojinin insanlarin (objektif) hayatinda en buyuk donusturuculerden / mumkun kilicilardan (enabler) biri oldugunu soylemek bu sebeple Marks’in dusuncelerinin cogunlukla yikildigi bir cagda zorlasiyor. Fakat elmalari armutlardan ayirmak lazim. Marks’in kullandigi yanlis bilimdir. Daha dogru bilimi kullanirsaniz, dogru sonuclara erisebilirsiniz. Evrimsel Oyun Teorisi matematigini kullanarak gecmis dinlerin, adetlerin ortaya cikardigi “ahlaki” bile turetebilirsiniz.


Milliyet

Gelmiş geçmiş en büyük kuramsal fizikçi olarak gösterilen Albert Einstein’ın, din ve Tanrı inancına itibar etmediği ve özellikle ömrünün son yılında bu kavramlar için “çocukça, ilkel efsaneler” nitelemelerinde bulunduğu ortaya çıktı.

Dogru olabilir ama…

.. ayni mektupta “[sadece] dahil olmaktan memnun oldugum Yahudi milleti ve cok yakinlik duydugum mentalitelerini digerlerinden ustun gormuyorum” da diyor. Yani eskiden gelen o davranislar, kultur kaliplari, vs. ile bir problemi yok, “yukarida degilim” diyor. Einstein’in bir din devleti olan Israil’in kurulmasi icin en cok cabalamis Yahudi aydinlarindan biri oldugunu unutmayalim! Milliyet okuru Kemalist yobazlar bu yaziyi okurken sozleri soyleyeni kendileri gibi biri oldugunu zannetmesinler. Hic unutmamak gerekir ki Einstein’in yasadigi yillarda zamanin en buyuk zehiri “(milletlerin) kendisini baskasindan ustun gorme” hastaligi idi… Yobaz Yahudilerde bu anlayis vardir [1], ve Alman irkciligi da mistik bir baglamda bu yanilgidaydi (ne demistik: sosyalizm + mistisizm = fasizm).

Ek olarak:

Einstein’in kitaplarinda ve popularize edilen sozlerinde “ben Spinoza’nin tanrisina inaniyorum” dedigi bilinir. Bir tanri inanci vardi. Subjektif bir alan olan din konusunda hicbir objektif ifadenin etkili olmayacagini anlamak gerekir! O yuzden zaten din bir vicdan meselesidir. Einstein organize din icin bahsedilen ifadelerden cok daha agir olanlarini fasizm icin kullanmistir. Endustriyel sistemin urettigi duz siraya girip yuruyen “kitle” sisteminin piyadesine resmen “kullanmayacaksan o buyuk beyne niye ihtiyacin var?” sozunu sarfettigi bilinir! Yeter mi bu kadar? Vallahi kolum yoruldu.

[1] Yobaz Yahudilerin bu anlayista olduguna dair bir hatiram, ABD’de bir cafe’de tanistigim normal bir Yahudi’den geliyor: Surekli birbirimize ulkelerimiz, insanlarimiz uzerinden takildigimiz bir anda ben “demek ki siz secilmissiniz haaa” deyivermistim. Bunu duyor duymaz arkadasin parmagi havaya firladi: “Tek tanrililik icin secilmislik o!” :) Sonra da utangac besus bir ifade ile “otekini dersen kesiyorlar sonra” diye (aslinda aci) bir espri de yapmisti.


Hadi Uluengin

[..] bugünün de “çevreci - ekolojist” akımları son tahlilde, yukarıdaki “anti-modern” içerikli “toprakçılık” hareketlerinin doğal uzantısıdır.

Eksik

Endustriyel Adam adli yazimizda topraga donusun hangi bilincten geldigini anlatmistik. Dogal kaynaklari isleyerek, ve sadece dogayi katlederek kar yapabilen endustriyel mentalite bir sure sonra bilincaltinda o katlettigi “seye” donmek icin dayanilmaz bir istek duyar.

Gunumuzdeki cevreci akimlarin kismen bu damardan beslendigi dogrudur. Fakat daha onemlisi bu hareketler dunya ve cevre hakkinda daha iyi bilgi edinebilmenin de bir sonucudur. Uzaydan dunyanin ilk resmi cekildikten neredeyse gunler sonra ilk yesilci hareket baslamistir. O tek resim “buradan baskasi yok (simdilik)” ve “evimiz” mesajini insanlara buyuk olcekte hissettirmistir. Ayni sekilde kuresel isinma gibi tehlikeler cevre hakkinda daha net bilgi toplayabilmemiz sayesinde bilinir/anlasilir hale geliyor. Modernite ulusal bir zihniyettir, sadece kendi sinirlari icinde olanlari sahiplenir ve onlardan sorumluluk duyar. Gitmekte oldugumuz yeni dunyada, insanlarin bilinci kureseldir, ve “kureyi” daha cok sahiplenmelerinin altinda yatan gercek budur.


Taraf (4/5/2008)

Internet 11 yasinda

Yanlis

Bugun kullandigimiz network protokollerini iceren hali ile Internet 1985’te kullanima girmistir. Eger Internet’in babasi ARPANET’i de hikayeye katmak isterseniz, 60’li yillara kadar geriye gitmeniz mumkundur. Yazi Tim Berners-Lee’nin Internet’i yarattigini soylemis, bu beyan da yanlistir. Berners-Lee Internet uzerinde calisan uygulamalardan biri olan World Wide Web’i bulmustur, Internet’i degil. Ornek olarak belirtmek gerekirse, bir e-mail programi aynen WWW gibi Internet uzerinden calisan uygulamalardan biridir. Ayrica WWW 1989’da bulunmustur, 1997’de degil. Bu tarihi nereden cikartiyor Taraf gazetesi? Bu tarihte Internet Explorer 4. surumune gelmisti!

Muhakkak bu bilgi ezber bir bilgidir, ve bu ve bu tur bilgiler mantikli dusunebilmek ya da matematiksel modelleme yapabilmek kadar degerli olmayabilir. Fakat haberdeki bilgi hatasi, altta yatan baska bir problemi disa vurmaktadir: Detaya olan dikkatsizlik. Bilebilmek kadar bulabilmek te onemlidir, demek ki Taraf gazetesinin bulabilmek konusunda biraz calismasi gerekiyor. Cunku ustte verdigimiz bilgiler Wikipedia’dan 5 dakikada ogrenilebilir niteliktedir.


Emre Akoz

Bir soru daha: 1 Mayıs kutlamaları için İstanbul’da başka alanlara izin var da, Taksim’e niye yok? “ Taksim olursa saldırırım ama başka yerdeki kutlamalarla ilgilenmem “ diyen örgüt hangisi? Hatırlarsanız, korkulan örgütün Ergenekon olduğunu, 1977’deki kanlı 1 Mayıs’ın bir benzerini yaparak, gözdağı vereceğini yazmıştım. ( 26 Nisan ve 1 Mayıs)

Mantikli


Mumtaz’er Turkone

O zaman Economist, Baykal’a hiçbir şeyle tepkimeye girmeyen, temas ettiği her şeyi yabancılaştıran, kokmaz, bulaşmaz ve yapışmaz bir lider demiş oluyor.

Yanlis

ABD’deki politik jargonda bir politikaciya teflon demek aslinda bir iltifattir. Kurulan analoji tavanin ustundekilerin ona “yapismama” ozelligidir, bazi politikacilara da ne atsan ustune yapismaz, yani Turkiye’deki “camur at izi kalir” sozu gibi, bu adamlara camur atsan usunde izi kalmaz. Economist’in elestirisi zaten teflon kelimesinde gizli degil, yazinin diger kisimlarinda yapiliyor.. “Etkisiz muhalefet (ineffective opposition) demisler, “zavalli bir alakasizlik/onemsizlik durumu (sad irrelevance)” demisler, “yabanci dusmani (xenophobic)” demisler! Buralarda yeterince tokatlamislar yani… Sn. Turkone Economist elestirisini bu kelimelere baglamaya ugrasmis fakat bu biraz “zorlama” olur bence.

CHP ve Baykal hakkinda: Daha once belirttigimiz gibi, muhalefet yoklugu, ya da “sol” yoklugu Turkiye’nin bir numarali sorunu degildir (iki hatta uc numarali sorunu da degildir). Ayrica Baykal’in olmasi ve soylediklerini soyluyor olmasi aslinda iyidir. Kendisi tam bir Kemalist kara yobaz, fakat o soylenenlerin birileri tarafindan meclis icinde soyleniyor olmasi lazim. Kendisi igrenc seyler soyluyor ama o fikriyata sahip olan baska insanlar da var! Birilerinin bu insanlara iclerindeki pisligi aynada gostermeleri gerekiyor. Baykal bunlari soylemeye devam etmelidir, bagira bagira, ustune basa basa soylemelidir. Bu koyun surusunu gudebildigi kadar gutmelidir, KI yanlis yone gudulduklerini er gec anlayacak olan bu kisiler uyandiklarinda cok “sert bir uyanis (rude awakening)” ani yasayacaklardir, ve bu durumun onlarda biraktigi iz cok daha derin olacaktir. O anin etkisi daha uzun sureli olacaktir. O sok sayesinde belki demokrat olacaklar!

Bu sebeple Baykal yaptigina aynen devam etmelidir.


Mahir Kaynak

Bir olayın niteliğini anlamak için sadece oluştuğu dönemi değil öncesini ve sonrasını da incelemek gerekir. 1 Mayısta gerçekleşen olayların sonrasına baktığımızda, medyanın güç odaklarını temsil eden bir bölümünün genel olarak, gözlenen olumsuzlukları ön plana çıkardığını, polisin kabul edilemeyecek davranışlarını ısrarla vurguladığını görüyoruz.

Binlerce kişinin katıldığı, tarafların fiziki şiddet kullandığı bir ortamda, savunulamayacak olayların olması, ihtimaller hesabına göre, doğaldır. Bu olumsuzlukları meşrulaştırmak anlamına gelmez.

Eğer böyle bir ortamda her şeyin kurallara uygun olarak cereyan etmesini istiyorsanız oraya robot göndermek gerekir. Eğitim eksikliği ya da bireysel tepkiler her zaman ve her yerde benzer olumsuzlukların görülmesine neden olabilir. Diğer yandan, başka bir medya grubunun, hiçbir olumsuzluğun olmadığı izlenimi yaratan yayın yaptığını görüyoruz.

Taraflar böyle bir tedbirin alınmasını ya da toplantıya izin verilmesini savunacak yerde, sonuçları kendi açılarından uygun biçimde yansıtarak, uygulanan politikanın değerlendirilmesini istemektedir.

Olaylara bir gözlemci gibi bakıldığında şunları söyleyebiliriz: 1 Mayısta Taksim’de toplanılmasına izin verilseydi buraya işçilerin yanında çatışma çıkarmak üzere hazırlanmış bir grup da gelecek ve taraflar arasında çatışma çıkacaktı. Yapılmak istenen şey devletin güvenliği sağlayamadığını göstermek ve iktidara yönelik olumsuz bir havanın oluşmasını sağlamaktı. Bu olmayınca sonuçlar üzerinden aynı yere varılmak istendi.

Bu olay Türkiye’deki mücadelenin bir parçasıydı. Bunu anlamadan münferit olayları değerlendirerek doğru bir sonuç elde edilmesi mümkün değildi.

Dogru


Engin Ardic

Fakat sergilediği ciddi bir saçmalık var, altının çizilmesi gerekiyor: Mehmet Barlas ve bendenizden sözederken “onlar demokrat, ben cumhuriyetçiyim” demiş!

Dogru, fakat..

.. bu yanilginin temeli “fasistlerin karsi tarafi” olarak bilinen, ve o yuzden fasistler tarafindan da okunan Oguz Atay’a ve belki daha oncesine gidiyor. Tehlikeli Oyunlar adli kitabinda [1] Atay bir karakterine sunlari soyletir: “Uc cesit idare var biliyorsun. Mutlakiyet, mesrutiyet, cumhuriyet. Biz en ilerideyiz. Ingilizler daha ikinci bolumde, baslarinda kral var”.

Simdi bunlarin soyletildigi karakter aslinda ti’ye aliniyor, fakat kafaniz cok calismiyorsa, bu karakterin soylediklerini oldugu gibi yutmaniz cok muhtemel. Fasistler de tanim itibariyle pek parlak insanlar olmadiklarina gore… Gerisini anlayin. Yani, bu konularda konusurken tane tane soyleyeceksiniz. Ironi yapmayacaksiniz.


Ertugrul Ozkok

Fenerbahçe bugün Avrupa’nın en “cool” takımlarından biridir. Yani çok sakin futbol oynayan, kendinden emin ve morali bozulmayan bir takımdır.

Yanlis Ingilizce

Yazi Google’dan dusuverdi. Nasil hic sormayin.

Cool kelimesinin kullanimi felaket sekilde yanlis.. Bir kisi veya grup icin sifat olarak kullanirsaniz cool havali demektir. Eger fiil olarak kullanirsaniz, mesela “cool it” olarak, ancak o zaman “sakinlesmek” anlamina gelir. Eger birisi size “cool reception” verdi ise, “soguk” ve “mesafeli” bir karsilama aldiniz demektir, istenmeyen bir yerdesiniz bab’indadir. Sifat olarak “cool”‘a bir ornek daha Top Gun filmindeki “Ice Man” karakteridir (hatirlayabileceginiz filmleri seciyorum) ve burada bu kelime yine “artist” ve “havali” anlamini tasir. Ayrica cool “kafa olmak” anlaminda da (havali ile yakindan alakalidir) cok kullanilir. Bir arkadasinizi onu tanimayan baska birine anlatirken, “yeah he’s cool” diyebilirsiniz - “kafa cocuktur” demektir. Yani yukarida kullanildigi sekilde Fenerbahce “havali bir takim”, “kafa” takim demektir. Ne demek kafa takim? Cok guzel parti mi yapiyorlar? Sahada herkes gunes gozlugu mu takiyor? Lutfen. Sacmalamayin.

Ricam yazarlarin kafasina gore ucube bir takim lugatlar yaratmamasidir. Bilmiyorsaniz, uydurmayacaksiniz.


Mehmet Barlas

Buna karşı Amerika’nın sözcüleri konuya çekimser yaklaşıyor. “Demokrasi” ve “Hukuk” gibi kavramları soyut biçimde seslendirerek, olayı Washington’daki tribünden tarafsız seyirci konumunda izliyorlar.

Evet ama…

.. ABD gibi bir ulke iseniz, soylediklerinizin/yaptiklarinizin gelismekte olan bir ulkede olan yansimalarini iyi hesap etmek zorundasiniz. Eger ABD “bu gelisime karsiyiz” derse, Kemalist’ler galeyana gelecektir.. ABD taraf almis olacak ve belki de istediginin tam ters bir sonucu almis olacaktir.

ABD’de entegrator elitin AKP’yi sevmedigi dogrudur fakat ABD politikasinda, ozellikle son zamanlarda, bir tek onlarin borusu otmuyor. Bir baskanin yapacagi bir konusma bile pek cok degisik ilgi grubun kapistigi bir alandir, baskan bu durumda bir secici/dengeleyici (arbiter) rolunu oynar. Yani, acikca soyleyeyim - ABD kapali kapilar arkasinda yargi darbesine karsidir. Kapi onunde ise, gelismislik baglaminda bir “teenage” ile ugrastiginin farkinda oldugu icin, aynen kucuk cocuga “yapma” deyince o cocugun onun tersini yapmak isteyecegi icin, ters psikoloji (reverse psychology) uygulayarak bu sozu soylememektedir.

[1] Tehlikeli Oyunlar, sf. 110


Milliyet

Fakirlikle mücadele, sağlık sisteminde reform gibi popülist söylemleriyle tanınan ve “orta sınıftaki beyaz seçmenler” tarafından sevilen Edwards’ın desteğinin, bu kesimlerden oy almakta zorlanan Obama’ya önemli katkısının olması bekleniyor.

Yanlis

Edwards’i tutan ve Obama’ya simdiye kadar soguk olan kesim, isci kesimidir. Beyaz yakali beyaz kesim Obama’yi en cok destekleyen gruplarin basinda geliyor, yani ustteki tanim yanlis. Edwards’in babasi demir/celik fabrikasinda calismistir ve Edwards populist soylemini bu gecmisine dayandiriyordu, ve evet, onun destegini almasi Obama’nin o kesimdeki destegini arttirabilir.

Fakat eklemek gerekir ki Obama parti ici yarisma sirasinda bu destegi alamamis olsa da, karsi tarafta Cumhuriyetci rakip olunca ruzgarin yonu tamamen degisir. Cumhuriyetci/Demokrat cekismesinde sendikalar geleneksel olarak Demokrat Parti adayi arkasinda dizilirler.

Ek olarak sunu da belirtelim: Muhakkak birkac oy daha, o oylarin olmamasindan cok daha iyidir, ama ABD gibi bir bilgi ekonomisinde artik mavi yakali iscilerin sayilari ve bilahere politik kuvvetleri gittikce azalmaktadir. Bunun ispati icin ABD’de bir semsiye sendika kurulusu olan AFL-CIO’nun uyelik rakamlarina bakmaniz yeterli (surekli asagi dusuyor).


Sami Kohen

Generallerin beceriksizlikleri, yardımların felaket bölgelerine zamanında yetiştirilememesi, zayiatın ve acıların hızla büyümesine yol açtı. Yani, Myanmar halkı, cuntanın böyle bir felaket anında dahi dış dünyadan uzak tutma ve kendi iradelerini hakim kılma politikalarının ağır faturasını ödemiş oldu.

Dogru

Genel bir kaniya gore George Orwell’in Hayvanlar Ciftligi (Animal Farm) kitabi aslinda allegori kullanarak Burma’yi (Myanmar) anlatmaktadir [1]. Burma, Sosyalizm’in sefalet urettigi yerlere iyi bir ornek.


Nuray Mert

AB dış politikasında ana eğilim (özellikle Almanya ve Fransa’da ABD’ye yakın iktidarların başa gelmesiyle) ABD dış politikasının çizdiği hat üzerine oturdu. AB dış politika çıkarlarının, ABD dış politikasına paralel olarak, özellikle Ortadoğu’da girişilen düzenlemelerde ‘ılımlı Müslüman’ bir müttefik olan Türkiye’ye çok ihtiyacı olduğu ve önem atfettiğini biliyoruz.

Kismen dogru ama..

.. kelimelendirme, vurguda ve acida yanlisliklar var. Bir ornekle aciklayayim;

Almanya’da cok sayida Turkiye asilli calisan var. Dogru? Simdi: Bu sebeple, eger Almanya’da Nazizm geri gelse bu bizi rahatsiz eder mi? Eder.

O zaman biz niye Almanya’da Nazizm’in gelmesini istemiyorsak, onlar da burada Kemalizm’in gelmesini istemeyecektir! Durum bundan ibarettir!

Ingiltere, AB ve ABD’nin Turkiye’de yatirimlari, dis politika cikarlari vardir, aynen bizim baska ulkelerde oldugu gibi, ve kimse bu cikarlarin tehlikeye girmesini istemez. Fakat isin puf noktasi surada: Kemalizm’in Turkiye’de tutunmamasi herkes icin iyi bir seydir. Yani ortada kazan kazan durumu var. Capisc?

Ek: Turkiye, AKP iktidarindan itibaren dis politikada kendi oyununu oynuyor (tabi dis dinamikleri de gozetiyor). Bu oyun baskalarinin hosuna gider, katilirlar, oyun arkadasi olurlar - o baska meseledir… “Rol biciliyor” kelimesine katilmiyoruz.


Can Dundar

Irak’taki diğer gruplarla da temas kurabilirse Türkiye’nin Ortadoğu’da ABD’nin beklentileri doğrultusunda “başat ülke” haline gelebileceğini, bu açıdan bakıldığında AKP’nin kapatılmasının ABD’nin çıkarlarıyla çelişeceğini belirtti. [..] Yeni filmde Türkiye’ye yarım asırlık bayat rol biçiliyor: “Bölgede Batı’nın çıkarlarını kollama rolü…”

Eksik

Eksikler biraz once yukarida belirttigimiz sebeplerden. Ayrica: Boyle teoriler pisirmek kolay, bakin hemen ben de bir tane pisireyim.

“Rusya, cikarlari sebebiyle Turkiye’de demokrasi olmamasini istemektedir cunku demokrasi Turkiye’yi AB(D)’ye yaklastirir. Bu baglamda 2002 yilinde Karen Fogg’un e-mail’leri Rus gizli servisi tarafindan kopyalanip, Aydinlik dergisine sizdirilmistir ve bu sekilde AB yolunda engel konulmak istenmistir. Rusya’nin kendisi de son zamanlarda demokrasiden uzaklasmaktadir, Putin’in ekonomik danismani liberteryen Andrei Illarionov bu sebeple gorevinden istifa etmistir, ve Rusya etkisi altina almak istedigi ulkelerde ayni sekilde demokrasiden uzaklasilmasini istemektedir. Cunku Rusya bilmektedir ki ic sorunlari olmayan bir Turkiye etnik ve dini baglari uzerinden “guney kusagi”‘na uzanabilir ve Rus Imparatorlugu’nun geri donusunu geciktirebilir”. Nasil oldu ama? Daha saatlerce devam edebilirim… Yani, boyle senaryolari pisirmek kolay. Zor olan dunyanin ve ulkenizin icinde oldugu dinamikleri anlamak, ve “temelden yukari (bottom up)” bir yaklasimla nerede oldugunuzu anlamaktir.


Mumtaz’er Turkone

[68 olaylari], içinde muhalif bütün meşreplerin bulunduğu heterojen bir başkaldırıdır. Uyuşturucunun ve cinsellikte sınırsızlığın ön plana çıktığı “Çiçek çocuklar”, yani Hippiler’den, her türlü otoriteye başkaldıran anarşistlere, solun her türünü içeren geniş bir yelpazeye kadar statükoya muhalif her eğilim, 68’in rengarenk dünyası içindedir. [..]

Bu başkaldırının bir yansıması, Çekoslovakya’da Sovyet tankları tarafından bastırılır. 68 başkaldırısı sosyal sorumluluklar üstlenen Refah Devleti’ni biraz daha ileri bir noktaya taşır. Sendikal haklar ve sol ideolojiler daha güçlü bir toplumsal tabana kavuşur. Hareket başladığı gibi hızla söner.

Peki Türkiye’nin 68 kuşağı, bu evrensel başkaldırının neresindedir?

Hiçbir yerinde değildir. Türkiye’nin 68 kuşağı ile bu evrensel dalga arasında bir bağ kurulamaz. Kurulabilecek tek bağ, gençliğin bir siyasî aktör olarak ilgi odağı haline gelmesidir. Gençler, dışarıdan ilham alan bu ilginin karşılığını bulmaya çalışırken, Avrupa’daki akranlarından çok farklı bir yöne doğru ilerlemişlerdir. Bu yönü belirleyen ise, ordu içindeki cuntalar ve bu cuntaların operasyonlarıdır.

Dogru

Ayrica, bu kusagin, olayin, sayinin gevelenip durmalarinin altinda “elitlerimizin” siyasi Mekke’sinin Fransa olmasi yatiyor (kilavuzunuz karga ise). Fakat aynen 1789’daki Fransiz Devriminin oldugu gibi, bu olay da ABD’de yasananlarin kotu bir kopyasindan ibaretti [3]. Uretim metotu gercekten degismis ulke onlar idi ve bunun calkantilarini cok siddetli bir sekilde yasamaktaydilar:

Martin Luther King 4 Nisan’da oldurulmustu, arkasinda Washington’da 4-8 Nisan arasi olaylar meydana gelmisti [2]. New York’ta 23 Nisan tarihinde Columbia Universite’si (Orhan Pamuk’un ogrettigi okul) ogrenciler tarafindan isgal edilmisti! Vietnam protestolari girla gidiyordu.

Turkiye’de olanlar ise, tam sanayilesememis, beyaz yakaliligin b’sinin olmadigi, cogunlugu koylu ve sehirli olmayan bir ulkede “kopyanin kopyasi” olaylarin saptirilip baskalarinin amaclari icin kullanilmis olmasidir.

MT

İlk defa savaş görmemiş bir nesil, II. Dünya Savaşı sonrasında doğan nesil kendi sesini ve kimliğini aramaktadır..

Yanlis

Bu nesli “ilk defa savas gormemis” olarak kategorize etmek yanlis olur

Bill Clinton bu nesle uyedir, hatta o neslin ilk baskanidir. Bush II. o nesilden ikinci baskan oluyor ama o nesli tam temsil etmiyor, entegrator elite uye oldugu icin o tur isleri kendisi pek karismadi. Skulls & Bones’da takildi, bol bol kafa cekti, babasi Vietnam’dan yirtmasi icin onu savasa gitmesi imkansiz bir birlige verdi (torpil).


Can Dundar

[..] her koyunun kendi bacağından asıldığını söyleye söyleye [..] umutsuzlar yarattılar.

Yanlis

Her koyun kendi bacagindan asilir, bunun neresi umutsuzluk yaratiyor? “Sen bir guruhun parcasisin, insiyatifi almamalisin, hep takip etmelisin” sozleri esas umutsuzluk yaratir. Girisim yapilabilen yerde umutsuzluk olmaz. Insanlarin kendini gelistirebildigi bir ulkede umutsuzluk olmaz.

Fakat bir sosyalist’in bu sozleri niye sevmeyecegini tahmin etmek zor degil. Mert İçgören’den bahsetmissiniz, muzigi fena degil, ayrica sanat hayatin aynasidir ve su anda eski kurumlarin cokmekte olmasindan meydana gelen bosluktaki “acaip hayatlar” ile cok guzel dalgasini gecmis. Evet evet, dalgasini gecmis! Bu soylenenlerin soyleniyor olmasi lazim.

Benim daha sevdigim sozler “Beden Egitimi” adli sarkidan (tum sozler).

pahalı diilse alma
kro diilse bakma
zengin diilse açma
elmas diilse takma
herşeye kanma herkese inanma
gucci diilse giyme
merco diilse binme
piyasa diilse gitme
zengin diilse verme
kal hamile sonra boşa kocanı paraları ye
madem açsın o zaman açmalısın,
madem açtın ozman saçmalısın,
madem saçtın ozmn yatmalısın,
madem yattın ozaman azdın

Last.fm

[1] Diger bir iddia, bu kitabin Sovyet rejimini anlatiyor olmasidir. Aslinda iki iddia da dogru olabilir - her turlu endustriyel despot rejimi birbirine cok benzeyen ozellikler icerir. Orwell’in Burma’yi referans aldigina ispat olarak yazarin gencliginde bu ulkede (Ingiltere isgali sirasinda) polislik yapmis olmasidir.

[2] Hatta bir rivayete gore FBI baskani Edgar J. Hoover Washington’da kalabaliga oldurme amacli ates edilmesini emretmisti. Bu emre karsi gelen Walter Washington, daha sonra sehrin ilk zenci belediye baskani olacakti.

[3] Fransiz Devrimi’ne giden gunlerde Thomas Jefferson Paris’teydi. Lafayette’in “su bizim anayasaya da bir baksana” diye akil danismak icin ona geldigi soylenir. Neyse, bu devrim’in de kime yaradigi hicbir zaman belli olmamistir, birileri gitmistir, birileri gelmistir, ve arkasinda Napolyon ile diktaya gecilmistir.