View on GitHub

thirdwave

Hafta 24

Barack Obama

[Yoneticiler] azinliklarin haklarina saygi gostermelidir. [..] Tek basina secimler demokrasi icin yeterli degildir.

Dogru

Burada soyleyip duruyoruz. Liberal demokrasi kavrami burada devreye giriyor zaten. Azinlik, birey haklarina saygi + secimler.

Demokrat ama ozgurlukcu olmayan dangalaklara duyurulur.


Dick Cheney

[mealen] Barack Obama ile ayri siyasi felsefelere sahibiz. Ben Cumhuriyetciyim, o liberal demokrat.

Sen de liberal demokratsin farkinda degilsin

Mevcut kanunlar altinda yonetime secildiysen, bundan sikayet etmediysen sen de liberal demokratsin, kelaj beyfendi. Seni takip edenlerin en fanatik olanlari “federal hukumet bana dokunmasin” felan demiyorlar mi? “Silah edinme hakkimdan vazgecmem” demiyorlar mi? Patronun Bush I, II NAFTA’yi babalar gibi desteklemedi mi? Serbest ticaretci degil misin? Sen de liberalsin. Ve demokratik sistem icinde oynamayi kabul ettiysen ayni zamanda demokratsin.

Problem aslinda surada: ABD liberalizm kelimesini kendi kultur kodlari cercevesinde ve secim kampanyalari icin carpitti ve su anda bu kelimeyi saglikli bir sekilde kullanmak mumkun olmuyor. ABD kelimeyi oyle bozdu ki buradaki anlaminda liberalizmden bahsetmek icin orada “klasik liberalizm” demek zorunda kaliyoruz. Avrupa ve biz bu kelimeyi hala dogru kullaniyoruz (Avrupa’nin duzgun yaptigi nadir islerden biri). Bundan daha once bahsettik.

Tabii, her zaman oldugu gibi, burada okuz Fransizlar mustesna; onlar degisik bir familya oluyorlar. Bunlar neoliberalizm diye bir kelime hakkinda bir nefret havasi olusturdular, ama bunun da onlarin kultur kodlariyla bir alakasi var. Bundan da daha once bahsettik.


Star

Bilgi Üniversitesi Sivil Toplum Çalışmaları Merkezi tarafından yayınlanan, Galatasaray Üniversitesi Siyaset Bölümü öğretim üyeleri Prof. Füsun Üstünel ve Doç. Dr. Birol Caymaz’ın hazırladıkları ‘Seçkinler ve Sosyal Mesafe’ konulu araştırmada, ‘prestijli’ orta ve yüksek öğretim kurumlarından mezun, orta üst sınıf mensubu, iyi mesleki pozisyonlara sahip, kendini Cumhuriyetçi, laik değerlerin taşıyıcı olarak gören kesimlerin Türkiye’nin temel meseleleri üzerinden Lozan azınlıkları, Kürtler ve muhafazakarlara yönelik algı ve temsillerini ve bu bağlamda ötekileştirme söylemi ele alındı. [..] Araştırmaya katılanların çoğunun başörtüsü meselesine ‘biz’ ve ‘onlar’ çerçevesinden baktığı ifade edilerek, en ılımlı söylemde bile ‘ötekine’ tehdit algısının olduğu vurgusu yapıldı. Ayrıca görüşülen kişilerin neredeyse tamamının, eşi başörtülü olan bir kişinin Cumhurbaşkanlığına tepkili olduklarına yer verildi.

Dogru

Arastirma dogru noktalara parmak basmis. Turkiye’deki rahatsizligin yegane kaynagi kendini elit zanneden bu kisilerdir.. 12 Eylul, 28 Subat gibi oluslar hep onlara yonelik kurulmus “piyeslerdir” ve bu kisilerin uzerinden belli araliklarla, cesitli sekillerde ulkede “kontrol” ve “para” gasp edilmeye calisilmistir [1].

Kultur kodlarina inersek, bu kisiler kendini “sarayli” olarak gorur, digerleri “koyludur”. O kisilerin bayanlarinin taktigi basortusu de zaten koylulugun simgesidir (her ne kadar bu konu hakkinda bir takim kelime cambazligi yapmaya ugrassalar da akillarindan bu gecer) ve bu sebeple o diger kisiler “sarayda” yani “onlarin oldugu yerde” istenmez.

TR’de asagi yukari sarayi temsil eden yegane yer olan Cumhurbaskanligi’nda tabii ki hic istenmez!

Ayrica koylu simgeleri onlari, kendini elit zannedenleri “daha buyuk saray” “sarayin sarayi” olan Bati onunde rezil etmektedir [2].

Kafa boyle calisir.

Fakat kimse bu insanlara modernitenin bittigini, bireysel tercihlerin yeni ekonomiyle beraber tekrar geri geldigini soylememistir. Bir tek bunlar degil; Avrupa’daki salaklarin da haberi yok. Bunlar orayi takip eder. Farkinda degiller ki gordukleri bu kisiler modernite asamasindan gecmeden beyaz yakali ekonomiye atlamislar ve bu baglamda aliskanliklarini, inanclarini degistirme luzumunu hissetmemislerdir. Niye hissetsinler ki? Artik boyle bir gereklilik yoktur. 1-2-3 yerine 1-3 gecisi yapilmistir. Modern Kemalistler ise illa kendilerinin gectigi yoldan gecilmesini istemektedirler; ve mal kultur kodlari bu anlayamadiklari durumu sert bir fay hatti uzerinden ortaya koymalarini zorlamaktadir.

Bu noktada bir Martin Luther King’e ihtiyacimiz var. “Cocuklarimin deri rengine [bizim icin giyimine] gore degil, karakterinin ozune bakilarak deger verildigi bir ukede yasayacagi gunleri hayal ediyorum” demisti.

Bu mesaj tekrarlanmalidir.

[1] Aslinda onemli bir suclu da gasp amacli basa gelmeye calisan kisilerin medyadaki kopeklerinin kulturel fay hattini daha da derinlestirmis olmasidir. Bu aslinda geri beslemeli bir dongu (feedback loop) gibidir, kendi devinimi yine kendisini buyuten bir garip dinamiktir. Kemalist kultur kodu uzerinden “farkliyi” gorur, medya kopekleri bunu besler, farklilik buyur, medyadaki kopekler daha fazla farklilik ortaya cikartabilir. Boyle devam eder.. Bu garabet 28 Subat’ta zirveye varmistir.

[2] Sarayi temsil eden seyler, eski saray ile ozdeslestirilen ne ise o’dur; Egitim beceri sahibi olmak icin degil, “rutbe” sahibi olmak icin edinilen bir seydir, zaten eskiden de “egitilince” saraya girilmektedir. Cinsellik, escinsellik, alem konulari hep sarayla ozdeslestirilen ve bu “sarayli olma” konusu ile yakindan alakalidir [3]. Fransa’nin hayata atadigi kultur kodu ZEVK ALMA Kemalist’lerin bu ulke ile yakin alakalari uzerinden ithal edilmis ve saraylilik kistaslarina monte edilmis bir ektir. Acikcasi bu neresinden baksaniz piclesmis, b.ktan bir sentezdir. Goruyorsunuz, azicik desince kagittan ev gibi yikiliyor.

[3] Bu baglamda en sevilmeyen, korkulan kisiler cinsellik, escinsellikle alakasi olan ama “onlarin tarafindan olmayan” kisilerdir; Mesela Cemil Ipekci ve Emre Akoz. Biri escinsel digeri “pornocu”. Bunlari hic sevmiyorlar.


Aykırı

Bir yazida Cin endustriyellesip modernlesiyor dediniz, onun silahlarini guzelce kullaniyor dediniz.. Onlar bunu yapabiliyorsa biz niye yapamiyoruz? Madem hala yapilabiliyor..

Tum Cin yazilarimiz okudunuz mu?

[Aykırı adli karakter yeni eklendi, bu adam arada sirada “aykiri” sorular soracak].

Cunku bu yazilarin birinde, Cin’de “sadece devlet rakamlarina gore” yilda 80,000 sonu kanli biten isyan ve gosteri oldugunu soylemistik. Eh, tamam ice kapanalim, sadece dis ihracata donuk mavi yakali isgucune dayali gecikmis bir toptan endustriyellesme gerceklestirelim, yukaridan-asagi, standart, tek-tip toplum olalim. Kimlikleri yokedelim. Hizmet sektorunu sallamayalim, iletisim, yazilim sektorlerine burun kiviralim. Demokrasi olmasin.

Ama iste onu yaparsan, yilda 80,000 kanli gosteriyi de (daha dogrusu bizim nufusa gore ayarlanmis olan rakami) goze alacaksin demektir.

Cunku yeni teknoloji temelli sosyal degisim illa bir sekilde ulkeye sizacaktir ve bu rahatsizliklar buyuyup daha fazla siddet, rahatsizlik yaratacaktir.

Kuzey Kore gibi herseyi kapatirsan, bu isi “hakkiyla” yapabilirsin, adamlarin koca koca antenleri var, disaridan sinyalleri engellemek icin, halka surekli yalan soyluyorlar (zavalli insanlar BMW arabalarinin Kuzey Kore mali oldugunu zannediyorlar), ve bu “piyes” simdilik bir sekilde devam ediyor.

Turkiye bunu yapamaz. Efektif olarak mumkun degildir. Bu cografyada, bu konjenkturde. Namumkun. Nicht moglich arschloch.. Not possible.

O zaman olmayacak duaya amin demeyeceksiniz. Turkiye’nin gidis yonu daha fazla otokrasi, daha fazla tek-tiplesme olamaz. Optimalitenin gosterdigi yon bellidir. O yol takip edilmese de takip etmemenin de bir derecesi var.. KK olacak halimiz yok.


Anonim

Dunyanin hic bir yerinde [..]

Nereden biliyorsun?

Dunyanin her yerine gittin mi? Yoksa tum dunya ulkeleri hakkinda ardi ardina kitaplari mi devirdin?

Aslinda ustteki kelimenin TR’de sikca gevelenmesinin sebebi ana kulturel fay hatti olan “sarayli/koylu” hattidir.

Turkiye halki kendi icinde surekli bu ayrimi gozettigi gibi (kim o tarafta, kim bu tarafta, ben neredeyim?) Bati ve disarisi soz konusu oldugunda disarisi cogunlukla “sarayli”, Turkiye’nin tamami “koylu” olmaktadir. O zaman “dunyanin hicbir yerinde” diye baslayan kelimeler aslinda “koylulere” “bu is sarayda soyle soyle yapiliyor” havasinda, kulturel fay hatti uzerinden (guya) atilmis bir tokattir.

Nihai analizde aslinda bir kolayciliktir (ve bilgisizligin bir bilincaltisal disavurumudur).

Bizim sahsen takip etmeyi sectigimiz yontem, asagidan yukari baslayarak, en temel insani durtuleri, o durtulerin uzerinden sekil buldugu en temel ekonomik gucleri baz alip, bunlari “toplayip” sonucun bize soylediklerine bakmaktir. Dis ulkelerden gerektiginde, hem iyi hem kotu baglamda ornekler veriyoruz, fakat tum bunlar aslinda “dunyanin her yerinin” nasil bir degisim altinda oldugunu da gosteriyor.

Saray yoktur. “Iyi” olan, optimal olandir. Optimalite buyuyen, saglikli, mutlu bir nufus demektir. Kistas budur. Bu amaca nasil ulasilacak? Savunulacak olani savunmak icin buradan hareket etmek gerekiyor.

Bu baglamda, mesela, daha fazla bireysel ozgurlugu savunmak icin “dunyanin hic bir yerinde” diye baslayan bir cumleye ihtiyaciniz yoktur. Yeni ekonomik gereklilikler, bilgi bazli uretim bireyin daha fazla ozgur olmasini GEREKTIRMEKTEDIR. Asagidan yukari. Yukaridan asagi degil. Bu ozgur bireylerin toplaminin bir sekilde kendi kendini yonetmesi GEREKMEKTEDIR. Yine asagidan yukari.

Not: Bu bir lineer, deterministik beyan gibi alinmasin. Halklar optimal olani bulamayabilirler, bulsalar bile takip etmeyebilirler… ve aci cekerler. Bu da mumkundur.


Hadi Uluengin

Cocukcagiz, cocukcagiz diyorum ama aslinda kazik gibi adam, beni fark edince haniyse hazirola gecti. Ceket dugmelerini ilikledi ve elindeki cigarayi avucunun icinde sakladi.

Ayni hat

Yoruma gerek yok.


Wired

Geri geldiler; Dogal olarak. Bu zaten Terminator’larin yaptigi is degil mi? Geri gelmek? [..] Onlarin bir acidan “eski toprak” oldugunu iddia edebiliriz. Son zamanlarda ekranlarda gordugumuz su yeni robotlari insandan ayridetmek zor oluyordu. Battlestar Galactica’daki Saylonlar, ya da Matrix’teki Sentient programlari gibi… Fakat Terminator robotlari daha cok 50’li yillarin robotlari sanki, monoton ses tonuyla konusan [..] sendika yapimi, emekci sinifi olum makinalari onlar. Zaman kartlarina damgayi vuruyorlar, ve yapilmasi gerekeni yapiyorlar.

Analiz hos, ama eksik/yanlis

Bir kere Battlestar Galactica felaket bir bilim kurgu dizisiydi, ve bilim kurgu seyircisi bu dizideki “insandan fazla insana benzeyen, asiri duygusal, cogunlukla manyak, garip” robotik kurguyu begenmedi. Galactica her gecen sezon izleyici kaybetti ve umarim ki bu seriyi “geri getiren” Ron Moore’un artik bu sektorde is bulmasi iyice zorlasmistir.

Imdi; Insanlarin Terminator’u sevmesinin sebebinin su olmasi daha muhtemel. Ozellikle TII’den baslayarak Arnold’un oynadigi bu robot artik bir “kisisel bilgisayar” havasinda. Bir acidan T, tekil kisilerin iPod, iPhone, PSIII bilgisayarlarini andiriyor. Bu makina bazen bir arkadas, bazen sahibine gore “kisisellesebilen” bir yazilim. Hatirlayalim; TII’de John Connor makinaya Ispanyolca laflar ogretir [1], ona “herkesi oldurmemesini” emreder (ABD sakinma/ozgurluk kulturel fay hattina uygun olarak tabii); yani makina gittikce Connor’a gore “kisisellesmis” hale gelir.

Icinde oldugumuz cagin uretimi, urunleri de zaten boyledir. Sanayi urunlerinde bile artik cok cesitli, hetrojen urunler goruyoruz ve montaj bantlarinin omru gittikce kisaliyor. Henry Ford’un “siyah olmak sartiyla arabanizi istedigini renkte alabilirsiniz” sozu geride kaliyor.

Bu baglamda Terminator kurgusu, isin asiri dramatik tarafini bir tarafa birakirsak, aslinda teknolojik olarak gitmek isteyebilecegimiz (kisisellesmis Arnold bilgisayari baglaminda) bir gelecegi kurguluyor.

Peki o zaman Skynet nedir?

Skynet bariz bir sekilde modern eski olusu temsil ediyor. Dusman olan, kapisilan bu sey “makinadir”. Seri sekilde islerler, uretirler, oldururler. Kitlesel, toptan is yaparlar. Skynet’in arka planinda yapay zeka olup olmamasi onemli degildir cunku onlar artik insanliktan kopmustur. Uretimleri insan odakli “kisisel” degildir. Sadece kendi mekanize gercekliklerini devam ettirme amacli olarak uretirler ve yokederler.

Terminator filmleri bu “savasi” resmettikleri, gercek kapismanin bam telini yakalayabildikleri icin bu kadar zamandir seyirci toplayabilmistir.

[1] Bu ufak ayrinti yillar sonra aktor Arnold Schwarzenneger’in California valiligine aday oldugu zaman Ispanyol asilli oyverenlerden muthis bir destek almasini saglayacakti. Oyle ki Arnold bu yarista karsisinda gercekten Ispanyol asilli birini gecmeyi basaracakti.

[2] Muhakkak her begenilen uzun soluklu serilerde oldugu gibi T serisinde de bazi alt/yan sorular sorulmakta… Mesela “biz insanlik olarak hayatta olmayi hakediyor muyuz?” gibi. Sonucta belki de makinalar insanligin evrildigi bir sonraki “seyi” temsil ediyor, niye onlar degil de biz? Yillar yili insanlik ta dogayi kirletmis, istismar etmis, bu yeni olusun ondan farki nedir? Gibi.. Tum bu sorular ek katmanlar olarak filmleri renklendiriyor. Matrix filmlerinde ayni sekilde.. Uyanmak mi iyidir yoksa uyanmamak mi? Mutlu bir sekilde biftegini yiyorsun.. niye uyanacaksin ki? :) Cahillik mutluluktur :) (aslinda degildir)


Ahmet Davutoglu

[mealen] Turkiye’nin Ortadogu ile iliskisi bir nevi ic politika gibi gorulmelidir

Katiliyorum

Evet; siyasetciler bu bolge ile ilgili konusurken sanki oranin halklarindan da oy alacakmis gibi konusmali, siyaset uretmeli. Bir kere bugunku dandik sinirlar zaten tarihte hicbir ornegi bulunmayan acaip sinirlardir. Propaganda filminde harika bir sekilde resmedildigi gibi, garip bir sekilde (aslinda petrol kaynaklarinin Bati devleti tarafindan gaspini azamilestirecek sekilde) cizilmis sinirlarin iki yanindaki insanlarin sanki hicbir sey olmamis gibi hayatina devam ettirmesi beklenmistir. Soguk Savas suresince bu garabet duzen agir aksak sekilde devam etmis olsa da, artik hizli bilgi iletisimi, onu takip eden insan ve para hareketleri, serbest ticaret bu sinirlari yavas yavas silmeye baslamistir. Bu bir guc kaymasidir ve nihai analizde iyi bir gelismedir.

Ayrica; madem bu bolgenin kaderi bu kadar birbirine yakin, neden resmi politikasi da birbirine resmi sekilde entegre olmasin? Irak Parlamentosunda bir Turkiyeli olamaz mi? Veya TBMM’de bir Irakli? Tabii, oraya gelmeden tum Turkiyelileri (mesela Kurtleri) kendi meclisimizde hazmedebilen bir anlayisin gelismesi gerekir; umariz bu da yavas yavas yerlesmeye baslar. Guc yansitmak istiyorsak once kendi evimizin duzende olmasi gerekiyor.


BBC

Iran’da sokaktaki insanlar bir satranc oyununda tas olarak kullaniliyorlar.

Hoppala

Bunu oyle bir havada soylediniz ki sanki “herseyden habersiz gudulen suruler” anlami cikti. Evet sokaktaki hareketlerin mollalarin kendi iclerindeki bolunmelerle bir paralellik arz ettigi dogrudur. Fakat ayni sekilde o mollalar-ici bolunmenin de bu “sokaktaki kanaatten” gaz aldigi soylenebilir. Burada birbirini besleyen iki dinamik var; ama bizim teoriye gore tabii ki, baslangic alttan yukari dogru olan - insanlarin daha fazla ozgurluk ve demokrasi ihtiyaci. Bu “ham kuvvet” iktidar odaklarina bir sekilde yansimistir. Onu “temsil etmeye” “talip” olan birileri muhakkak cikar.

Secimlere hile karisti mi? Bati medyasi karistigina dair iddiasini daha kesinlestirmeye basladi. Economist, BBC, CNN’de bu tur yayinlar oldu. Kesinlikle mumkundur. O zaman mumkun degil diyemeyiz. Yapilmissa yapilmisstir [Demirel aksaniyla].

Ne yalan soyleyelim; hile karismamis olmasinda kullandigimiz bazi ek kistaslar Iran’in bolgede ve dunyada demokrat gozukme ihtiyaci, “iyi yonetilen devlet” havasi yaymak istemesi gibi unsurlardi. Bu kadar aptal olamazlar gibi bir yan arguman aklimizdan gecti.. Fakat Aznar’in Ispanya’da kendi halkina yalan soylemesi orneginde, ya da Turkiye’de son derece makul bir Cumhurbaskanligi secimi icin gerzekce engeller yaratilip sebebi kapatmak icin yalan soylenmesi durumunda goruldugu uzere, kadim bir ulkenin yonetici kademesinin de okuzluge son derece acik olabilecegini goruyoruz. Iran’da bu olmus olabilir. Hem Ispanya’da hem Turkiye’de halkin cildirdigini hatirlarsak, Iran’da olanlar bu kadar acaip gelmeyecektir.

Fakat secime hile karismamis olsa bile, gostericiler yerden goge kadar haklidir. Iran’a daha fazla demokrasi, daha fazla ozgurluk gereklidir. Ulkesine Internet, Facebook, Twitter girmis yerin gidecegi yer de zaten orasidir. Eh bu gidis once olur, bu gidis sonra olur. Ama illa ki olur. Insanlarin mecbur olmadikca degismeme yonunde bir meyili vardir, bu yuzden zor olan seyler hep ertelenir ve bu “seyler” de toplana toplana birden ayni anda patlarlar, o sebeple tarihin ufak ufak adimlarla degil, buyuk ziplamalarla gerceklestigi soylenir. Entellektuellerin yapmasi gereken iste bu ziplamalari gormeye, hissetmeye ugrasmaktir. Mevcut duzenin niye boyle oldugu, bu aciklamanin sadece alt basliklarindan biri olabilir, ana hikaye olamaz. Buraya dikkat.


Emre Akoz

‘Irk’ açısından bu toplumda ‘Türk’ azınlıktadır. Bir araştırma yüzde 12 gibi bir sonuç çıkarmıştı. O halde ırka dayalı bir millet anlayışı yanlıştır. [..] Bence bizim için o kadar önemli değil. Çünkü sadece çarşıda dolaşmak bile ‘Tipik Türk’ diye birisinin olmadığını gösteriyor.

Dogru

Bizim referans ettigimiz arastirma yuzde 30 diyor, fakat bu arastirmalardan hangisini takip edersek edelim, etnik Turklugun Turkiye’de cogunluk olmadigi acikca ortadadir. Turkler bu topraklara geldiler, karistilar, ve su anki koca sentezin bir parcasini olusturdular. Dil, ayni sekilde, etrafindan etkilendi, Farstan, Araptan bir suru kelimeler alindi, verildi.

“Orta Asya’daki atalarimiz” sozu bu sebeple yanlistir. Atalarimizdan bazilari, bir kismi demek daha dogrudur.

Bunlar bir yana, isteyen kendisini ne hissediyorsa oyleyim diyebilmekte serbest olmalidir. Kendini Turk hisseden Kurt “Turkum” diyebilmelidir, tam tersi de gecerli olabilmelidir.

Ek olarak isminde “Turk” gecen her kurum bu kelimeyi “Turkiye” olarak degistirmelidir. Turkiye Silahli Kuvvetleri, Turkiye Dil Tarih Kurumu gibi.

“Turkiye Turklerindir” gibi basliklar hakkinda ise gereken derhal yapilmalidir. Bu soylem bolucu bir soylemdir. Apacik sekilde teror tesvik edilmektedir.