View on GitHub

thirdwave

Hafta 4

Halil Berktay

Bir de tabii bütün İttihat Terakki’yi değil ama tepedeki Enver, Cemal, Talat üçlüsünün askeri diktatörlüğü hakkında da bir şeyler anlamak gerekir. [..] Bu şiddet, Düveli Muazzama’nın ve Balkanlar’daki ayaklanmaların kendilerine dayattığı bir şiddettir ve bunun sonucunda son derece milliyetçi kesilmişlerdir. İmparatorluğu ayakta tutmak için can havliyle savaşmaktadırlar. [..] İçinde bir yığın irili ufaklı katliamların yer aldığı, Türk Müslüman nüfusun önemli ölçüde mağduru da olduğu bir çağdır bu. İttihat ve Terakki’nin Enver, Cemal, Talat üçlüsünün askeri diktatörlüğü, işte bu savaş koşullarının olağanüstü bir yönetimiydi.

Mantikli

Ustteki aktarilanlarda parcalanan bir imparatorlugun surekli savasi sirasinda karsisindaki milliyetcilik karsisinda bilenmis, reaksiyoner davranislarin izlerini goruyorum. Buradan asiri milliyetcilik cikar, etnik irkcilik cikmaz.

Turkiye’de irkci, fasist kelimelerinin surekli tekrarlanmasinin, aslinda, ilginc bir sebebi olabilir. Soyle ki bunlari telafuz edenler bilincaltlarinda soyle bir hesap yapiyor olabilirler: Eger irkci, fasist kelimeleri dolasima sokulabilirse, o zaman II. Dunya Savasi Almanya/Fransa dusmanliginin dili de ulkeye tasinabilecektir ve bu mumkun olursa, o zaman Fransiz menseili aydinlarin zamaninda hatmettikleri dilin Turkiye’de aynen kullanilabilmesi mumkun olacaktir. Bu cabada olanlarin nasil dikkatle Ittihat Terraki ve Almanya baglantisini one cikardiklarina bakin. Halbuki bu baglantida irkcilik, fasizm baglaminda kronolojik eksiklikler var. Ittihatcilarin iliskide olduklari I. Dunya Savasi Almanya’siydi, II. Dunya Savasi Almanya’si degildi, yani Nazizm ortalarda yoktu. Hitler ve Mussolini, Turkiye’de Cumhuriyet kurulduktan sonra ortaya cikmislardir; Demek ki Turkiye kurulus ani itibariyle Nazizm’den etkilenmemistir ve etkilenemezdi. Daha olasi bir ihtimal, etkinin diger yonde oldugudur, ki Adolf Hitler ve Mussolini’nin birbirinden bagimsiz olarak “ben Ataturk’un ogrencisiyim” demeleri buna ispat olarak gosterilebilir. Demek ki Turkiye, daha kuvvetli bir ihtimalde, ornek almamis, ornek olmustur.

Peki ornek alinan Turkiye ne durumdadir? 1925’de vuku bulmus “Kemalist darbenin” yapisi ve Gokalp’in yazdiklarina bakarsak, bu bir Dayanisma ideolojisidir. Dayanisma temelli bu sistem, sosyalizm + milliyetcilikten mutesekkil bir tur Baas sistemini andirmaktadir. Gunes Dil Teorisi, Brekisefal Kafa Yapilari gibi abukluklar denendikten sonra bir kenara atilmistir, 40’li yillarda ise Nazi Almanya’si ile flort, kaybedecekleri belli olunca sona ermistir.

Irkcilik ile suclanabilecek tek kitle partisi olarak MHP’nin yapisina bakis bu durumu daha net ortaya cikarir. MHP’nin savundugu irkci degil “kultur milliyetciligi” havasindadir. Gerci bu da cogulcu toplum icin saglikli degildir, ama irkcilik olarak nitelenemeyecegi de aciktir.


Emre Akoz

Kemalizm toplumu işlenmesi gereken hammadde olarak görür: Dini hurafeler halkın zihnini karanlıkta bırakmıştır. Pozitif bilimlerin öğretildiği “ Okul “ yoluyla halk aydınlatılacaktır. Gülen de Kemalistler gibi ‘ Okulcu ‘. [..] Özetle “ okul tekelini “ kaybetmek Kemalistleri kızdırıyor.

Mantikli

Ustteki analiz daha once belirttigimiz “sarayin” kendini tanimlama stili ile bir uyusma gosteriyor. Bu topraklarda egiten hep “saray” oldugu icin, egitenin otomatik olarak kendini “seckin” gormesi, bunu yapan digerlerini de kendine rakip olarak gormesi dogaldir. Aslinda, mesela, “Rahmi Koc Cemaati” ile “Gulen Cemaati” arasinda egitim alaninda tatli bir rekabet olmasi saglikli bir sey. Cogulcu bir toplumda bundan daha dogal bir sey olamaz. Isler bir taraf kendini “alternatifsiz” olarak one koydogu zaman kizisiyor.

ABD’de cesitli gecmislere sahip zenginlerin egitim alaninda atilimlar yapmasinin pek cok ornegi vardir. Dindar olmayan Carnegie, sofuluk seviyesinde dindar olan Rockefeller’in actigi okullar bunlarin ornegidir, ve bu okullarin hepsi de topluma fayda getirmistir. Simdi endustriyel sistemin (bilahere onun egitiminin) cokmesi sebebiyle eksigi farkeden yine bir zengin olmustur: Bill Gates. Gates tabii ki icinden geldigi yeni ekonominin ihtiyaclarini bildigi icin bu ihtiyaci once farkedenlerden. Ayrica ABD’deki esnek egitim sistemi sayesinde degisik mufredatlar, egitim teknikleri denenebiliyor, su anda Gates’in okullari bunu yapmakta. Bu baglamda “charter schools” denen kavrama bakmak gerekli. Gelecegin okulunda illa “sinif”, canli olarak anlatan “hoca” ve ayni anda orada olmasi gereken zamana “senkronize” olmus “ogrenciler” olmasi gerekmeyebilir.

Tabii bunlar soylenirken, egitimin bir “rutbe” degil, cocuklari ilerideki icinde calisacaklari bilgi ekonomisine hazirlayacak bir “baslangic noktasi” oldugunun idrak edilmesi gerekiyor.


Internethaber

Başbakan ve AKP hükümetinin gözü uzaya çevrildi. Uzaya açılmayı hedefleyen Erdoğan start verdi…

Cok guzel

Bu guzel bir haber; Insallah arkasi gelir, iyi bir baslangic olarak addetmek lazim. Surekli ileri gitmek gerekli, bu ileri gidis, inovasyon, yaraticilik, yan urunler olarak ekonomiye geri doner. Bakiniz fakir bir ulke olan Hindistan bile yillardir uzay programini surduruyor. Kutlarim, devamini dilerim.

Konuyla ilgili olarak; Gecende National Geographic kanalinda ABD/Sovyet uzay yarisinin tekrar canlandirilmis (reenactment) halini seyrediyordum. Muthis bir programdi. Bu yarisi seyrederken, sadece teknik adamlarin yarisini degil, aslinda onlarin arkasindaki “sistemlerin” savasini seyrediyor gibiydiniz. ABD, disaridan getirdigi Alman roketbilimci Von Braun’un enerjisini, esnek ekonomisi destegiyle uzay programina kanalize ederken, Sovyet rakibi yerli Sergey Korolev burokrasiye boguluyor, ve en sonda strese dayanamayip, kalp krizinden oluyordu. Korolev Stalin’in gulag’a surdugu ve agir sartlar altinda zulum ettigi mahkumlardan biriydi, ve bu sirada kalbi zayiflamisti. Iste fark: Bir tarafta disaridan geldigi halde insana verilen degerin varligi, digerinde yoklugu. ABD’de burokrasi bile Braun’u daha fazla risk almasi icin zorluyordu! Ve sonucta kim kazaniyor? Evrensel dogrulugu gecin, optimal olan bir yol var, ve bu dogrularin bu sebeple takip edilmeleri gerekiyor. Cunku o dogrulari takip eden kazaniyor.


Abdullah Gul

Bir Türk Başbakanı’na saygısızlık yapılırsa her halde o da sineye çekecek değil. Bunu hiç kimse beklemez. Bunu görmezlikten gelmesini hiç kimse istemez. O da gerekli cevabı verdi ve gereğini yaptı.

Katiliyorum

Erdogan bu toplantida Arap sokagina dogru hamlesini daha da pekistirdi; ayrica insani olan dogru bir sey soyledi. Ortadogu’daki Israil/Filistin sorununun kaynagi Yahudilerin garip zihin durumlarindan tutun, bolgede bazi dis odaklarin ic diktatoryalari ve kayitsiz sartsiz Israil militarizmini desteklemelerinin yarattigi abukluklara kadar gidiyor. Turkiye kendi cografyasinda boyle sacmaliklara artik kor kalamaz. 80/90’li yillarda bunlar hep denendi, neler oldugunu gorduk. Ic dinamiklerin ofkesinin dillendirilmedigi, bolgesinde edilgen, icine kapanik, ABD entegrator elitinin (neo-con) agzina bakildigi, ayni zamanda (ne raslantidir ki) ic politikada tikanmislik, ekonomide kriz, hak/hukuksuzlugun dorukta oldugu da zamanlardi.

Turkiye, dogru olani soylemelidir - artik hem realpolitik hem insani olan ayni yonu gostermektedir.

Dogrudur; Perez yalan soyluyor, Erdogan’in bunu yuzune vurmasi iyi olmustur. Ayrica, Erdogan Davos’a kavga etmek icin, hazirlikli bile gitmis olabilir, ve bu taktik olarak anlasilir bir hamledir. Zaten kavga icin cok fazla bir sey yapmasi da gerekmemistir. Goruyorsunuz; en barisci sayilan adamlari bile nasil elini kolunu sallayarak kendini kaybedip tirad icinde gark oluyor. “Secilmislik” hissiyati var orada iste… Gidin Israil’e, bes yasindaki cocugun gozunde bile bunu gorursunuz. Bir de karsisinda Bati cogunluklu seyircinin Yahudi soykirim sucluluk hissiyatini siper almayi da biliyor; tiyatroya devam ediyor. Tam bir kepazelik.

Neyse, basbakan bu taskinligi firsat bildi, ve boruyu verdi. Bati haber donusunde (news cycle) bu sayede Israil hakkindaki TR’nin dusunceleri tepeye firladi, Arap medyasinda bu haber muhakkak cok donecektir. Cok guzel. KUTLARIM.


Fareed Zakaria

Son iki senede, Misir, Suudi Arabistan, ve Urdun onlar icin en onemli bolgesel sorunun Iran’in yukselisi oldugunu gormeye basladilar - ve bu konu cercevesinde perspektifleri ve cikarlari Israil ile ortusmekte. Diger bir deyisle, gunun en onemli stratejik konusu hakkinda, tarihte ilk kez, Israil ve ilimli Arab ulkeleri acikca soylenmese mevcut bir muttefiklik icindeler. Bu “yumusak” muttefiklik Disisleri Bakani Condoleezza Rice tarafindan desteklendi ve buyutuldu. Bu muttefikligin zayif karni Arap kamuoyunun hissiyati.

Oyle tabii

Ustteki bilgileri biraz daha genisletelim, bakalim o zaman “kaka cocuk” ve “iyi cocuk” hala ayni olacak mi.

Oncelikle 1) Ortadogu’da Turkiye-Misir-Iran’dan olusan “dis ucgen” eger ayni anda sistem icinde ve mutabakat halinde olursa Ortadogu’daki tum dinamikleri etkileme, yon verme gucune muktedirdir. 2) Arap ulus-devletler bir mesruiyet krizi icinde olduklari icin ayakta kalabilmek icin bir dis destekciye muhtactir.

Simdi bu iki faktoru yanyana koyalim; Arap totaliter kabile rejimlerinin dis destekciye ihtiyaclari var, bu destekci Amerika. Amerika bolgeye geliyor ve bakiyor ki, dis ucgenin ayni anda sistem icinde olmasina izin verilemez, yoksa o bolgeye nufuz edemez; Bu yuzden ucgendeki ulkeler icinde surekli bir kaka cocuk bulunmali. Bu bugun Iran, dun Misir’di, bir ara Turkiye’ydi (Kibris harekati sonrasi). Imdi, ABD Arap rejimlerine kaka cocugu isaret ediyor, o cocugun oyun disina itilmesini sagliyor, ve onlari hep beraber Israil’le birlesmeye itiyor. Dis ucgenin aktoru Misir bu denkleme sokulunca, ve Israil ve Urdun ile yanyana konunca ucgenin gucu zaten otomatik olarak kirilmis oluyor.

Evet; Bu kurgunun zayif karni Arap kamuoyudur, yani Arap “sokagidir”. Totaliter kabile rejimleri bu dinamikten cok korkuyorlar, cunku totaliter rejimin tanimi geregi halka dayanmiyorlar. Mesela Misir’da Mubarek tum muhalefeti tasfiye etti, bu arada -ve burasi cok onemli ve yine dis destek ile alakali- kendine rakip sadece Musluman Kardesler denen bir grubu ayakta birakti. Niye? Boylece ABD kamuoyuna “bakin benim alternatifim dinciler” mesajini gonderebilmis oluyor, ABD kamuoyu, kongre uyeleri Misir desteginin “terore karsi savasin” bir parcasi olduguna inaniyorlar (hukumet isin aslini biliyor tabii ki). Alan memnun, satan memnun.

Ayrica; Bir onceki yazida bahsettigimiz Arap rejimlerinin “dis dusman ihtiyaci” ve ABD’nin “ucgen kirma” ihtiyacinin tam bir uyum icinde oldugunu belirtmek gerekir.

Turkiye’nin cikarlari buna uygun degil. Turkiye, dis ucgenin aktif isledigi bir ortam icin bastiracaktir, demek ki Misir, Iran ile yakin iliskilerde olmaya gayret edecek ve Arap sokagina ters gelecek hicbir sey yapmayacaktir. Ilginctir, Avrupa Birligi’nin cikarlari Turkiye ile uyumludur, cunku o da bolgeye olan etkisinin, kendine entegre ederek iliskilerini ve bilahere ustundeki nufuzunu gelistirdigi Turkiye uzerinden olmasini tercih edecektir.

Cok yonlu dis politika boyle iste: Cikarlarimiz her yerde ayni aktor ile degil (soguk savas yillarinda degiliz artik). Cikarlarimiz Kafkaslar ve Ortadogu’da AB ile uyusuyor, Kibris’ta Birlesmis Milletler’le uyusuyor, Balkanlarda ABD/NATO ile uyusuyor.

Ortadogu’da daha fazla demokrasi Turkiye’nin cikarinadir. Ek olarak Turkiye’de demokratik olarak secime gelmis hicbir kitle partisi halkin Gaza’da yapilanlara karsi tepkisini yansitmadan kenarda duramaz. Bu baglamda AKP’nin ic ve dis dinamigin uzlasmasi acisindan optimal bir nokta sectigi gozukuyor. Gunun sonunda AKP, halkin oylarindan baska bir dinamige dayanmiyor ve halkin hissiyatini gozeten tercihler yapmasi onun secim basarisi acisindan da mantikli gozukuyor. Insani acidan dogrunun ayni yonu gostermesi iyi bir sey tabii ki.


Sami Cohen

Hamas iktidarı hâlâ eski tavrını koruyor, İsrail’i tanımıyor, terörizme karşı olduğunu beyan etmiyor…

Bu niye onemli ki?

Eger Filistin bir devlet olsaydi, kimi taniyip tanimadigi onemli olurdu. Devlet olmadigina gore, kimi taniyip tanimadigi niye birilerinin bir tarafina dokunuyor? Devlet olmayan birisinden bu tip seyleri beklemek, biraz aptalca olmuyor mu? Israil/Filistin konusunda 1 haftalik haberler uzerinden ahkam kesen zavallilalara hatirlatmak isterim: Cumhuriyetcilerin halen akil danistigi eski disisleri bakani Kissinger ta 70’li yillarda soylemisti: “Filistin devlet olmadan hicbir cozum mumkun degildir”. Bush II gecenlerde “ben Filistin devleti kelimesini telafuz eden ilk baskanim” diye ortada calim atiyordu. Eh oylesin de kardesim, ama bu konuda NE YAPTIN? Bir suru laf etmekten baska bir sey yapmadin. Hala en netameli konular olan Dogu Kudus ve Filistin multecileri konusunu iceren bir baris cabasi ortada yok, hala insanlar oluyor, hala Ortadogu dinamiginde zerre degisiklik yok. Niye? Cunku bolge disi cikarlar boyle olmasini gerektiriyor. Kimse kendini kandirmasin. Ortadogu problemi bolgedeki ve disindaki aktorler cozulmesini istemedigi icin cozulmuyor.


Taraf

“Mehmet Ali Erbil’le 50 Sarışın” adlı programda Erbil’in kadınları taciz ettiği ve aşağıladığını söyleyen feministler [..]

50 sarisin neyin disa vurumu?

Tek erkek etrafinda elli tane kadin; bu neyi resmediyor? Neyi gosteriyor?

Bu bir HAREMDIR arkadaslar… Ne dedik? Saray kulturu hala kendini “eski saray” kavramlari uzerinden tanimlamaya ugrasiyor. “Sapkinlik” bir “seckinlik” manivelasi olarak kullaniliyor (halbuki cinsellik kisisel tercihin bir renginden ibaret - ne iyi ne kotu derim, sadece varsa vardir, kisiye ozeldir). Erbil’in Kemalist bir yobaz olmasi da bir raslanti degil - esyanin tabiatinin bir gerekliligi.


Hadi Uluengin

DÜN belirttiğim gibi, yukarıda “karşı devrimci” derken [..] 1789 Devrimi’ne; dolayısıyla da, onun yarattığı modernist dinamiğe eleştiren bakan veya açıkça karşı çıkan fikirler bütününü kastediyorum.

Kategorizasyon yanlis

Fransiz Devrimi modernitenin disa yansimalarindan sadece bir tanesidir. Moderniteyi temsil eden yegane olay degildir. Atlantik otesinde bu devrimle (!) dalga gecen Amerikanin kurucu babalari, kurduklari Cumhuriyetin ilk asamalarinda temelinde ayni modern dinamiklerin getirdigi problemler, kaygilar ile ugrasmaktaydilar. Mesela ABD ilk kabinesindeki Hamilton / Jefferson cekismesi modernitenin parametrelerinden biri olan merkezilesme vs. bolgelesme arasindaki cekismeyi yansitmaktaydi. Hamilton’un bir “merkez bankasi” kurmak istemesi ayni surecin bir yansimasidir.

Bugune gelirsek: Modernite’nin “dinlerle” “geleneklerle” uyumlu olup olmadigi zerre kadar onemli degildir. 21. yuzyil itibariyle modernitenin kendisi cokmustur.

Modernite sonrasi zamanda bireylerin hareket alani ve kuvveti arttigi icin onlarin bireysel hissiyatlarinin, geleneklerini dinlerini uygulamalarinin, takip etmelerinin bilahere ozgurlesmelerinin onu acilmistir. Turbanli, ya da turbansiz, bilgisayar programlamayi biliyorsaniz, programinizi takir takir kodlarsiniz. Bunun icin gelenegine uymaniz gereken ceberrut bir organizasyona girmeniz gerekli degildir. Endustriyel Adam organizasyonlarin adamidir.

Ama illa eski cekismelerin ustunden gecmek istiyorsaniz, yani, eh tamam; Modernitenin Islam ile uyumsuz oldugu dogrudur. Peygamberi “iki gunu bir olan bizden degildir” diyen bir dinin mensuplarini montaj banti basinda robotlastiramazsiniz. Fakat, yine dedigim gibi, bunlar eski zamanlarin tartismalaridir.

Not: Bu arada Johann Herder Fransiz Devrimine karsi degildi.


Tolga Cevik

Bak aslında burada herkesin kaçırdığı bir şey var. Komedi Dükkanı’nda yaptığımız iş aslında çok acıklı bir şey. Orada zavallı bir adam var. Hiçbir şey yapamayan, oyuncu olmayan çalışan ama beceremeyen, bu arada komik duruma düşen bir zavallı. Adam hiçbir şey yapamıyor. Ama her şeyi yapması isteniyor.

Dogru

Ve Komedi Dukkani’ndaki mizansen “neyin” yansimasidir acaba.. ? Cevik’e surekli direktif veren, onu tahkir eden, “seni karin tokluguna calistiririm” havasina onu cekistiren, calistiran, ona is olarak “kapicilik” vadeden “gizemli ses” neyin temsilidir? Sahnede sekilden sekile giren, arada laf sokmaya ugrasan kaytarmaya calisip yine de sesi mutlu etmeye ugrasan, ve elinden hic bir is gelmeyen adam neyin simgesidir?