View on GitHub

thirdwave

Hafta 44

Anonim

Kapitalizm cevreyi kirletir

Kapitalizm kirletmez

Endustri kirletir


Nabi Yagci

[..] kapitalizmin insanı nasıl “şey”leştirdiğinin, araçsallaştırdığının [..]

Kapitalizm ‘sey’lestirmez

Endustri ‘sey’lestirir.

Kardesim, bir kac tane dogru durust kitap okuyun da ‘bazi’ analizleriniz yerine olsun. Bir de yazinin bir tarafinda ‘hakliydik’ falan diyor. Ne hakliligi? Nerede haklilik? Sen neye karsi oldugunun farkinda bile degildin. Takip ettigin hissiyatin niye coktugunu zaten anlamis degilsin. Sacma sapan zevzekliklerle ugrasiyorsun.

Ustteki karaktere cevap; Sovyetler Birligi’nde kapitalizm yoktu, ama guzelce cevreyi kirletiyorlardi.

Amerika’da kapitalizm Google’i yaratti, ama Google kirletmiyor.

Endustri insanlari montaj banti basina hapsederek, onlari seylestirmistir (ozellikle hi-tech olmayan bir tur seri uretimden bahsediyoruz). Kapitalizm olan ulkelerde de, sosyalizm olan ulkelerde de.


Aykırı

Avrupa’da [bazi] ulkelerde cami yapilmasina izin verilip verilmemesi tartisiliyor. Bu ne bicim is! Osmanli zamaninda boyle olmuyordu..

Bal gibi oluyordu

Osmanli ozellikle 1453-1600 yillarini anlatan Pluralism and the Politics of Difference kitabindan: “Muslum ve gayri-muslumler, yonetilenler olarak, Osmanli yonetiminin esitsizligini paylasiyorlardi, fakat bazilari resmi olarak bazilarindan ‘daha fazla esitsiz’ durumdaydi. [..] Gayri-muslumler onlari muslumanlardan ayiran degisik giysiler giymek zorundaydi, ayrica ata binmeleri ve silah tasimalari yasakti. Ek olarak, hristiyanlarin kiliselerinin (pek cok kez de gerceklesen) camiye cevirilme ihtimali olmasina ragmen, kendilerinin yeni kilise yapmasi yasakti. Tek yapabildikleri curumekte olan mevcut kiliseleri onarabilmekten ibaretti [sf 94]”.

Arz ederim.


Anonim

Saltanat kalkinca bir ulke otomatik olarak Cumhuriyet olur

Yanlis

Bu yeterli degildir; tanima bakiniz. “Cumhuriyet devlet basinin kral, kralice (monarch) olmadigi, ve yonetilenlerin (en azindan bir kisminin) o devletin yonetiminde soz sahibi oldugu sistemdir. [Pek cok Cumhuriyet orneginden sonra] bir de kendine Cumhuriyet diyen (self-proclaimed) idareler vardir. Bu idareler saltanata benzer bir sekilde yonetilirler”.

Yukaridaki tanimda “yonetilenlerden bir kismi” sozu tabii ki bir tur temsiliyet anlamina gelir. Bu temsilciler bolgelerinden “bir sekilde” gelirler, ama gelirler, merkezden atanmazlar.

Turkiye 1925-50 arasi “Cumhuriyet oldugunu iddia eden” ulke kategorisine girer. Suriye, Kuzey Kore gibidir. TR’de Cumhuriyet Kemalist darbe ile yikilmistir. Duzen, “genc”, “yanlis”, “birinci” olarak sifatlanamaz. Sifatin islemesi icin nitelenen bir seyin olmasi gerekir.

25 sonrasi duzeni savunan CHP, Cumhuriyetci bir parti degildir, halkci hic degildir.

Sadece bir partidir.

‘P’ harfini kullanmaya devam edebilirler.


Jul Sezar

[Gaul halki -bugunku Fransizlar-] stillerine, goruntulerine asiri duskun, pek cok konu ile ayni anda ilgilenen, tahmin edilemez, hava basmaya merakli, artist tiplerdir. Surekli kendilerini one atmak, parlamak icin yanip tutusurlar, ve her yerde unlerinin duyulmasini saglayacak ‘korkusuzluk gosterilerini’ yapmak icin inanilmaz bir ihtiyac duyarlar.

Dogru

Bravo Jul Sezar (Ave Ceasar! ha ha), tam dogru analizi yapmis iste… Bugun ‘Orumcek Adam’ havalarina girip (ironik bir sekilde Amerikan kulturunun bir eseridir), binalara tirmanan karakterler, iste bu tarif edilen odundan yontulmustur. Sarkozy gibi orada burada hava basmaya calisan tipler ayni sekilde.

Tabii tarihte Fransizlar, daha once tarif ettigimiz gibi, Roma tarafindan dumduz edildiler. Dilleri ve kulturlerinin (cogu) silindi.

Buna maruz olan kisilerin simdi yabancilardan olusan bir ‘lejyoner (Roma askerlerinin ismi)’ grubu kendilerinin yaratmis olmalari, aslinda bizzat yasadiklari asimilasyonu baskalari uzerinde uygulama cabasi gibi gozukmuyor mu (kurbanin kurbanlastirmasi) ? Benzer bir psikolojiyi Yahudilerde goruruz; duvar arkasina hapsedilenler, simdi baskalarini (Filistinliler) duvar arkasinda hapsediyor… Ilginc. Fransizlarin kulturel fasizm meyilleri de benzer bir tarihi eziklikten gaz aliyor olmali.


Emre Akoz

YÖK Kanunu öyle çalışınca kötü, böyle çalışınca iyi mi?

Dogru

Karsi tarafin iki yuzlulugunu ortaya cikartmak iyi olmus… Fakat sunu da eklemek lazim; Iyi isledigi herkes tarafindan kabul edilen ABD sisteminde, devlet universitelerinde eyalet valisi (bizim durumda Cumhurbaskani karsiligi) universite yonetiminin belirlenmesinde bilfiil aktiftir.

Mesela California sisteminde vali okul mutevelli heyetine istedigini uye atar (bu uyeler sonra rektoru secerler). Universite ici demokrasi falan yoktur. Atanan uyelerin hoca vs. olmasi gerekli degildir.

Zaten okul ici demokrasi olmamasi gerekir, demokrasi ‘iceride’ degil ‘disarida’ olacak. Vergi odeyenlerin parasiyla finans edilen bir universitenin o vergi odeyenlerin sectigi kisi tarafindan yonlendirilmesi gerekir. O kisi validir. Hoca, kantinci, cayci, simitci kafalarina gore okulu yonetemezler, yonetmemelidirler. Okul ici milletin birbirlerine karsi politika yaptigi bir yer degil, arastirmaya odaklanip bunu ogrencileri ile paylastiklari yer olmalidir.

Ozel universitelerde zaten parayi veren dudugu calacak. Mesela Sabanci Universite’sinde parayi veren ‘isterse odunu bile’ yonetime sectirebilmelidir.


Anonim

Mustafa Kemal’in egitime verdigi onem gelismemizde hic mi onemli olmadi?

Artilar ve eksiler

Boyle bir iddia var; Efendim otoriter yonetim ‘bir egitim’ seferberligi icin gerekliydi. Boylece Osmanli’nin talan duzeni hala devam ediyor, tabii artik emperyal boyutlarda yapamiyorsun, kendi ulkeni somuruyorsun, ama neyse, o ‘arti degerleri’ bir ‘beyin takimini’ ‘subvanse’ etmek icin kullaniyorsun, bu kisiler beslenip zihni ilerleme yapiyorlar, sonra ileride ulkeyi ‘ilerletiyorlar’. Bu olmus mudur? Olmussa iyi mi olmustur kotu mu olmustur?

Boyle bir elit takimin, ogrenme kulturunun kismen yaratildigi, yaratilmaya ugrasildigi dogrudur.

Fakat bu takimin elde ettigi egitim daha sonra bir tur ‘kliklesme’ hissiyatina donuserek, siyasi tartismayi o olcude zehirlemistir. Ulkenin kodlarinda zaten mevcut olan kapikulu hissiyati, sarayli / koylu hatti bu yuzden daha derinlesti. ‘Subvansiyon’ birbirinden ayri hatlar, cikar gruplari yaratti.

Tabii bu derinlesmede hic kimsenin goremeyecegi bazi faktorler de etkili oldu. Kemalist ‘egitilmis’ klik, tam modernist dusunceyi yarim yamalak ogreniyorken (ve ogretmeye baslayacakken), pat diye modernite coktu. Bunun onemini hala kavrayamayan dusunce insanlarimiz var.

Peki ama efendim, ‘yine de beyin takimi yaratilmasi iyi olmadi mi?’.

Bir takim iyi yan etkiler (fringe benefit) oldugu soylenebilir. Ama daha iyi analiz icin, o isi hakkiyla yapmis Sovyetler Birligi’ne bakmak yeterlidir.

Takip ettigimiz bilim camiasinda Sovyetler Birligi’nde matematikcilerin konumu hakkinda bazi tartismalar oldu. Sovyetler, belli oluyor ki, dev bir matematikci ordusu yetistirmisler. Boru degil tabii, bu kisiler balistik hesaplari gibi envai tur ‘savunma’ amacli islerde ‘istihdam’ edilmisler, ama bol bol arastirma da yapmislar. Iyi guzel ama her seyiyle devlet tarafindan subvanse edilen sistemin tum bozuklugunu orada goruyorsunuz iste; Hemen bir yemlenme sirasi ortaya cikiyor, o apartmana kim yerlesti, oraya kim gitti, kim gitmedi… Bir ‘standart’ ortaya cikiyor ve sivri tipler yukari cikamiyorlar [1], kendilerine oksijen bulamiyorlar. Sovyetlerin temel bilimde nasil ilerlemeler sagladigini biliyoruz. Kokune kadar da sanayilestiler. Ama mikrocipi onlar kesfedemedi. Zaten sonra paldir kuldur yikildilar. Su anki hallerine bakin, yil 2009 olmus, ‘artik hi-tech bir ekonomi kurmaliyiz’ laflarini zar zor gevelemeye simdi basladilar.

Demek istedigimiz, tarihi sureci anlayabiliyoruz: Osmanli sonrasi (Cumhuriyet olmayan) Cumhuriyet modernlesmesi, carlik sonrasi Sovyet modernlesmesi, alin yanyana koyun, birbirine benzer basarisizlik hikayeleri, niye boyle olduklarini, gidisat yonlerinin sebeplerini gorebiliyoruz, ama bir basari olarak etiketleyemecegimizi de iyi biliyoruz.

Eger ekonomi, sosyal hayat liberize degil ise, temel bilim, teknoloji inovasyon olarak sisteme giremez. Istedigin kadar adam egit, yemle. Yeterince esnek olamazsin, ve bir sonraki “seye” de evrilemezsin.

(Cumhuriyet olmayan) Cumhuriyet liberizasyondan, demokrasiden uzak durdugu icin hayati bir hata yapmistir. “Efendim Kemal kapitalizm istiyordu” traslarini da gecin. Kemal zamaninda o kadar cok tekellesme vardi ki, esnaf “doner kebap ne zaman tekel olacak” diye kendi arasinda sakalasiyordu. Bu isler lafla, iyi niyetle olmuyor. Icraata bakalim.

[1] Kiyasla ABD sistemi mevcut ‘daginik’ yapidaki universite sistemine fon / tesvik (grant) uzerinden para ayirdi.


Aykırı

Bruce de Mesquita teknigi Oyun Teorisini politik kararlara uyguluyor. Peki kultur kodlari sistematigi burada nasil devreye giriyor? Insanlar kulturlerinden bagimsiz sekilde mi karar veriyorlar?

Hayir

Kulturler hala etkili. Tarif edilen teknikte karar veri olarak girilen aktorlerin “duruslari” sayisal deger olarak girilir, ve iste kulturel tercihler bu sayisal degerlere yansiyacaktir. Mesela sarayli / koylu kulturel fay hatti olan ulkemizde bazi insanlar turban takan birini koylu degerleri tasiyor zannedip ona karsi gereginden fazla negatif bir “durus” sergileyebilir. Bu verilerin hepsi, kultur uzerinden algoritmanin mekanizmasina girer.

Ama ondan sonra isletilen program, her ulke icin ayni.


Aykırı

Anlatimdan tum aktorlerin kendi cikarini kolladigi ortaya cikiyor

Dogru

Evet, tum aktorler kendi cikarlarini kolluyor (all parties are self interested). Bu dogal bir sey (zaten liberalizmin kacinilmaz olmasinin da sebebi -kendinizi kurtardiktan sonra muhakkak baskasina da ilgi gosterebilirsiniz, ama onceligin ne oldugunu iyi anlayalim-). Aktorler ayrica rasyonel. Bu son zamanlarda moda olmaya baslayan “kafayi yemis insan gruplari” hissiyatinin tersi. Tahminlerin yuzde 90 basarisinin oldugunu tekrar hatirlatirim.


Aykırı

Burada determinizm var!

Dogru

Fakat hangi “alanda” olduguna bakalim; Belli sayida aktorun cok odakli bir konuda karar almasi gereken konularda. Bu durumda her aktor stratejik olarak kendi ne istedigini (kalbinde ne oldugundan farkli olabilir), karsisinin ne dusundugunu (zannettigini), vs. gibi verilerle bu karar mekanizmasina dahil olur, ve burada bir sure “al / ver” yasandiktan sonra kacinilmaz olan karar noktasina varilir. Bu nokta, o verilerle gelinebilecek en optimal noktadir.

Bundan ayri olarak, hangi tur kararlarin gundeme gelecegi gibi seyler hala daha cok karisik, tahmin edilemeyen, surpriz olabilecek dinamiklere dahil.

Teknik suna yarayabilir; Eninde sonunda varilacak noktayi onceden bilirsek, onu degistirmek icin efor sarfedebiliriz.


Aykırı

Nasil efor?

Girdileri degistir

Her karar “sureci” sirasinda aktorlerin yapacagi belli ise, farkli kararlar elde etmek istiyorsak, o karara veri olarak girilen seylerin degismesi gerekecektir: Bunlar aktorlerin baskasi hakkindaki algisi, aktorun kararin alinmasi hakkinda ne kadar kendini onde gorup gormek istedigi (yine bencillik!), vs. gibi bir suru sey. Daha fazla detay icin YouTube prezentasyonunu seyredebilirsiniz.


Aykırı

Onceki yazida programi isleten kendi gozlemlerine dayanarak bile verileri girebilir diyorsunuz. Madem veriyi giren bu kadar iyi biliyor, sonucu niye bilemiyor?

3 milyon uzerinde iliskiyi hatirlatirim

Foreign Policy makalesinde bunun guzel bir ornegi var; Mesquita Hindistan’daki bir politik olay icin kendi tahminine dayali veriler giriyor, ama programi isletince sonuc onun tahmininden farkli cikiyor! Dedigimiz gibi milyonlarca iliskiyi takip etmek kolay bir is degil, ve bunu en iyi tutarli olarak bilgisayarlar yapacaktir.

Burada bir parantez acalim; bazi Ademogullari “dogustan” insan gruplarinin nabzini iyi tutabilme yetenegine sahip, bunu biliyoruz. Ayrica beyinde bir tur “gayri deterministik” bir hesap surecinin olduguna dair bazi spekulasyonlar var. Bu hipoteze gore bilincli dusuncenizden daha fazlasini zihninizin arka planinda, bilinclaltinda hesap yapmakla geciriyoruz. Bu anda pek cok secenegin, alternatifli hesabin (branch and bound) yapildigi gibi sahsi bir kanaatimiz var. Hipotezi destekleyen ornekler coktur, otobusten inerken birdenbire aradigi sonucu bulan bilim adamindan, banyoda Arsimet’in “Eureka” anina kadar bu tur bir hesap seklinin ispatlari var. Yani milyonlarca baglantiyi isleme yetenegine, ozellikle bazi insanlarda sosyal alanda daha fazla olmak uzere, sahip olabilecegimiz olasiligi oldukca kuvvetli.


Ahmet Davutoglu

[Bir soylesi programinda, mealen] Bizim dis politikamizi Neo-Osmanlicilik diye etiketleyenler var. Bu dogru degil, biz baskasinin topragini ele gecirmiyoruz ki. Birbirinden ayri devletler olarak beraber calisiyoruz, ittifak yapiyoruz.

Ilginc

Turkiye’nin Ortadogu’daki politikasi, genislemesi aslinda (Roma olmayan) Avrupa’nin genislemesine benziyor. Vize kaldirilmasi, ticari, kulturel anlasmalar, vs. Bu, bir koylu imparatorlugu olan Osmanli’nin o zaman zenginligin tek kaynagi olan daha fazla topragin pesinde olmasindan, ya da endustriyel bir Ingiltere’nin seri urettigi urunlerine hammadde, ve pazar bulmak icin ulkelerin pazarlarini, madenlerini gerekirse zorla kendine acmasindan farkli [1]. Daha once soylemistik; bu topraklara uzaylilar gelse de, o uzaylilar Kafkaslarda, Ortadogu’da, Balkanlarda etkili olmak zorundadir.

Tabii ki tarihi bir takim hatiralarin varsa, bu hatiralari da stratejik amacli “kullanirsin”. Ek olarak, bazi kurumlarda insanlar Osmanli hayalinden “mutlu oluyorsa” ve bu subjektif Polyanna mutlulugu su anki (Osmanlilikla alakasi olmayan) dis politikayi daha iyi isletmelerine yol aciyorsa, e buyursunlar o zaman, saf mutluluklarina devam etsinler. Hastalik hastasina doktorun sekerli su vermesi ve bu hastanin birdenbire bu sayede iyilesmesi gibi, bu da “ise yarayabilir”.

[1] Hatta Cin’in yakin tarihte dunyaya ‘acilmasi’ bu sayede oldu; Ingiliz donanmasinin top atesi esliginde pazarlarini actilar. Bu konuda buyuk kuyruk acisi hissediyorlar. Konfucyanist KARSILIK VERME (recopricity) kultur kodu uzerinden bunun karsiligini birgun vermek isteyeceklerdir. Rapaille Cin’i uzun vadeli yatirim ulkesi olarak tavsiye etmiyor.


Aykırı

V dizisinde “Roma” vurgusu var mi?

Var

Ziyaretciler tabii ki isgalci bir guc, ve Roma ile ozdeslestirilebilirler. Bu arada onlara direnen karakterlere bakin, bir tanesi dini bir figur, bir rahip. “Roma vs. Isa” cekismesinin simgeleri de ekranda goruluyor. Hatta, arka plan hikayesi olarak rahibin savas sirasinda Irak’a dini gorevli olarak gittigini de (ABD askerlerine psikolojik yardim icin herhalde) ogreniyoruz; boylece rahip bir halkin isgalini, katliamini ters tarafindan da gormus oluyor, tabii Irak Isgali alegorisi bu acidan kuvvetlenmis oluyor.


Anonim

Mustafa Kemal askeri olarak basarisiz [..]

Yanlis

Kemal, askeriye ve hariciye konularinda becerikliydi. Sadece ekonomi, tarih, sosyoloji, siyasetbilim, tarih, egitim, dilbilim, yonetimbilim gibi konularda basarili degildi. Bu gocunulacak bir durum da degil, ABD ilk baskani kurucu babalarindan George Washington iyi bir asker ve stratejisyendir, ama yaninda ic siyaset, ekonomi, vb. diger islerle ugrasacak bir Hamilton vardir mesela. Daha genis baglamda Jefferson, Adams, Madison gibi babalar oradadir.

Ulkemizde Washington olmustur, digerleri ‘Kemalist darbe’ yuzunden olamamistir. Bir de bizim Washington bilgisi olmayan alanlarda icraat yapmaya kalkmistir.

Kurulus sirasinda tartismalar elit icinde olabilir, bu normal. ABD kurucu babalari arasinda da cok sert cekismeler oldu, fakat bizden farkli olarak onlar hic bir zaman birbirlerini ‘yoketmeyi’ akillarindan gecirmediler. Zamanin gazetelerine bakin, hararetli tartismalar sirasinda G. Washington icin ‘dissiz herif’ sozu bile soylendi (o zaman dis bakimi ileri olmadigi icin insanlar dislerini kaybediyordu, agir bir hakaret :)). Boyle bir ortam olmasina ragmen, kurtulus savasindan sonra stabil, kalici bir sistemi basariyla kurabildiler.

[1] Bir koylu imparatorlugu olan Osmanli’dan arta kalan bir suru pislik te cabasi.


Suleyman Demirel

[Irtica belgesi tartışmalarına ilişkin] Bu uydurma bir şey ise söylenen lafların hepsi boşa gider. Belge doğru ise herkesin söyleyeceği vardır, benim de var (18 Haziran 2009).

Hadi soyle bakalim

E hadi konus, ne soyleyecektin? Agzindaki baklayi islatma. Yumurtla da tum millet duysun.


Cemil Kolcak

Çünkü [Jon Turkler] siyasi iktidar değişikliğini demokrasi için değil, devleti kurtarmak için istiyorlar. Temsili sistemi, özgürlüğü, basın hürriyetini devletin kurtarılmasında yardımcı araçlar olarak gördükleri için tercih ediyorlar. Üstelik bu özgürlüklere karşı çıkanlar da onlar gibi aynı paradigma içinde duruyorlar. Onlar da devletin kurtarılması için bu değişikliklerin olmaması gerektiğini söylüyorlar. Anlayacağınız, iki taraf da insanların özgürlüğünü, demokrasiyi değil, devletin kurtarılmasının yolunu arıyor. Nitekim Jön Türk ideolojisi, geçen yüzyılın başında o güne dek pek düşünülmemiş, ilgilenilmemiş bir kesime yayılmaya başlıyor. Jön Türk ideolojisi, subaylar arasında, ordu içinde yayılmaya başlıyor.

O hastalik Jon Turklere has degil

Bu hissiyat zaten Osmanli’nin ana felsefesidir. Bakiniz.


Sultan Suleyman

Ben Allah’in kolesi tum dunyanin sultaniyim. Allah’in izniyle Muhammed’in ummetinin lideriyim. Allah’in kudreti ve Muhammed’in mucizeleri benim arkamda. Ben Bagdat’ta Sah, Bizans topraklarinda Sezar, Misir’da Hunkarim. Avrupa denizlerine, Magrib’e, Hindistan’a filolarimi yollarim. Ben Macar kralinin tahtini alip onu bir koleye verdim. Voyvoda Petru isyan etmek icin bas kaldirdi, onun basini atimin tekmesiyle ezdim, toz ettim, sonra Moldovya’yi ele gecirdim [1].

Sisinme, pezevenk

Burada ilginc bir durum var aslinda. Herif kendini Allah’in yeryuzundeki temsilcisi olarak goruyor, ki bu tarif Kuran-i Kerim’deki “insanin yeryuzunde Allah’in halifesi oldugu” tanimina uygun. Fakat, Kuran’daki nuansa dikkat etmek lazim; Tanri’nin halifesi olarak tarif edilen “secilmis” “bazi” kisiler degil, tum insanliktir. Halife salt Osman, Suleyman, Superman degildir. Ahmet, Mehmet, Cevdet, Ali’dir.

Devam edelim. Eger halk sultanin kolesi ise, ve sultan yukaridaki tanima uyan yegana kisi ise, o zaman Osmanli tarihinin surekli sultanlar etrainda ele alinmasi aslinda garip olmamalidir, cunku boyle bir sistemde sultanin haricindekiler insan degildir ki! Yegane insan (einzigemensch(!)) sultandan ibaret! Oyle degil mi? Osmanli’da “sanattan” bahseden hemen “sultanin portresini cizdirdigini”, modernlesmesinden bahsedenler hemen “sarayin nasil modernlestiginden” bahsetmiyorlar mi?

Bu bir garabet degil mi?


Aykiri

Grillo, “[Fakat] I. Dunya Savasi sonunda ulus-devlet sisteminin, islemedigi tamamen ispatlanmis (discredited) Osmanli modelinin yerine gecmesindeki asil sebep, cok etnikli bir yapida insanlarin bir sekilde beraber yasiyabilmeleri degil, artik o modelin diger, herkesce bilinen diger ogesi, kangrenlesmis / bozulmus / islemez (patently disfunctional) Turk politik kurumlariyla ozdeslestirilmis olmasiydi” demis.

O zaman ulus-devlet iyi bir sey olmuyor mu?

Neye gore?

Cikarimci, dandik koylu imparatorlugu olan Osmanli’ya gore ulus-devlet daha iyi tabii ki. Ama artik modernite cagi sona erdi. 2. dalga bitti. Tek tip uretim, tuketim, kitlesellik, odaklasma, standardizasyon, merkezilesme caginda degiliz. Bilisim cagindayiz. Bu cagda gayri-merkezi, tamamen ilgisiz olmayan, altyapi kuran ama “sulukluk” yapmayan birey odakli devlet yapilari gerekiyor. Yani modernite sonrasi yapilanmalar bizi “onceye” degil, daha degisik “baska bir seye” goturuyor.

[1] Inalcik, H., Osmanli Imparatorlugu Klasik Cag, 1973, sf. 41