View on GitHub

thirdwave

Hafta 48

Abdullah Ocalan

Resadiye’yi anlayamadim

Vay cakal

Once cingari cikartti, sonra anlamadim diyor. Gucunu vurgulamak icin bir hamle yapti, kismen basarili da oldu, fakat sivil siyasetin devami icin ezici bir sinyal gelince BDP’ye destek olmaya mecbur kaldi. Apo / PKK, hamlesi baglaminda KCK’yi yeni adres olarak gosteriyordu, sivil siyaset agir basinca o tarafa yonelme durumu cikti, uvey cocuk haline gelen KCK’nin simdi tepesine biniliyor. Dogru, yanlis yorum yapmiyoruz, olani anlatiyoruz. Kandil’in yayin ajansi Firat Haberler’den KCK hakkinda cit cikmiyor. Buradan PKK duruma mutabik gozlemini yapiyoruz.


Anonim

Turban bir simge

Dogru… ama kim icin?

1) Daha once Turkiye’de Kemalistler ve Alemci Istanbul grubu arasinda bir ittifak oldugundan bahsetmistik (ki son gelismelere bakilirsa bunlarin ayak takiminin Izmir gibi yerlerde de bulunabildigini goruyoruz) ve 2) Kemalizm modern (ve geri) olmasi sebebiyle Turkiye’ye akli olarak sunacagi bir sey kalmadi. Peki o zaman ustte bahsedilen ittifak nasil yasatilacak? Bildiniz: simgeler uzerinden. Dikkat edin, adam “turban bir simge mi?” diye sorgularken aslinda kendini, ruhunun derinliklerini afise etmis oluyor. O simge onun varligi icin gerekli.

Bu grup, ayrica, her kanserli hucre gibi genislemek arzusunda, iste basbakana “restorandaki musterilere raki kadehi kaldirmasi” isteginin arkasinda yatan motivasyon da bu. Cunku bu tur simgeler olmadan, gruplar birlestirilemez. Kalca g.t koalisyonu buyuyemez.


Gulay Gokturk

Bir ülkenin kaderini belirleyen, geleceğini şekillendiren kimi önemli kararlarda temsili demokrasinin kurumlarıyla yetinilmemesi ve doğrudan demokrasinin işletilmesi gereği ortaya çıkabilir. Mesela Türkiye halkının çoğunluğu AB üyeliğine “Hayır” derse, ülkemizi dünyanın

  1. liginde oynamaya mahkûm eder, yoksul ve tecrit edilmiş bir Türkiye’den yana oy kullanırsa, bağrımıza taş basar razı oluruz. Milletin hakimiyeti karşısında boynumuz kıldan ince der, susar otururuz.

Demokrasinin özü genel oydur. Genel oy benim nasıl yönetileceğimi belirleyebilir. Ama nasıl yaşayacağımı dikte etmek, neyi düşünüp neyi düşünmeyeceğime karar vermek genel oyun haddi değildir.

İktidarlar Türkiye’nin AB’ye girip girmemesini, NATO’da kalıp kalmamasını, nükleer santral yapılıp yapılmamasını halka sorabilir. Ama benim özgürlüklerimi oyların yüzde 99’una dayansa da kısıtlayamaz.

Çünkü özgürlük, demokrasinin eleğinden geçirilemeyecek kadar üst bir kategoridir. Demokrasi, insanlığın şimdilik bulduğu en iyi yönetim biçimidir. Ama geçicidir. Oysa özgürlük evrenseldir, tabiidir ve ebedidir. Bir insanın yaşama özgürlüğünü, yeme-içme, sevme-sevilme, hayatını sürdürme özgürlüğünü referanduma sunamazsınız.

Dogru


Gulay Gokturk

İsviçre’deki minare referandumunun temel insan haklarının, inanç ve ibadet özgürlüğünün açık ihlali anlamı taşıdığı noktasında söylenecek fazla bir şey yok.

Dogru


Ozdemir Ince

Harf Devrimi’nin 80. yildonumu kutlu olsun.

Tükel üzgü bir kıvanç duydum

Avrupa’nin bu bitim ucunda yerimizi berkittik, ve ataç özlüklerimizin tüm ıssılarına sahibiz. Baysak, önürme, uygunluk kıldacılarımız bulunuyor, gonencimiz artiyor. Ben de kutlu olsun diyorum.


Ihsan Dagi

Ancak her durumda DTP’nin kapatılma kararı savunulamaz. Anayasa ve yasalar ortadayken AYM’nin kapatmaktan başka çaresi yoktu tezi için hiç kullanmadığım bir sözü kullanacağım: çifte standart. AYM’nin RP ve FP’yi kapatması, cumhurbaşkanlığı seçimleri için icat ettiği 367 şartı, ‘laiklik karşıtı eylemlerin odağı olduğu’ yaftası, Anayasa’nın

  1. ve 42. maddelerinin değiştirilmesini yetkisini aşarak iptali ne kadar Anayasa’ya ve yasalara uygunsa DTP’nin kapatılması da ancak o kadar yasal ve hukukîdir. AYM mevcut yapısı ile sonuna kadar ‘siyasî’ ve meşruiyeti tartışmalı bir kurumdur.

Dogru


Samil Tayyar

Birden fazla istihbarat örgütü ve güç odaklarının etki alanındaki Öcalan [..]

Yanlis

Ocalan’in rolunu (en azindan / ozellikle yakalanana kadar olan zamanda) ic / dis “orgut kontrolunde” diyerek azimsamak yanlis olur. Apo, PKK’yi kurmus, ve Turkiye silahli kuvvetleri acisindan istenmeyen sonuclara yol acsa da, etkili bir hale getirmistir. Istihbarat acisindan ise.. eh peki, mesela zamaninda Iran ile baglantilar “kurdugu” dogrudur. Fakat bunlari kendi insiyatifi ve stratejik secimi acisindan yapti. Birileri uzaktan gelip firildak cevirir gibi buradaki aktorleri cevirmedi.

Not: Bu arada Sn. Tayyar hakkindaki mahkeme kararina karsi oldugumuzu belirtelim. Karar acikca ifade ozgurlugu ihlalidir. Boyle saklabanliklar yeni ekonominin gerektirdigi yapiya aykiridir (evrensel sacmaliklara, vicdan karin agrilarina girmeye gerek yok). Mevcut guc yapilanmalari, cikar gruplari (vested interests) bu esas gucu gormezden gelirlerse, halimiz felaket olur.


Jorge Luis Borges (Paul Coelho aktariyor)

Aslinda tum dunyada anlatilan topu topu 4 tane hikaye vardir. Bunlar: iki kisi arasindaki ask hikayesi, uc kisi arasindaki ask hikayesi, guc elde etme yolunda cabalamak (struggle for power) ve sehayat.

Ilginc

Coelho bu prensipleri iyi anlamis herhalde, yazarliktan mali goturdu. Helal olsun tabii bir sey demiyoruz.


Haber

‘Anaposta Projesi’ kapsamında, her çocuğun doğar doğmaz nüfus cüzdanında yazılı olan bir posta adresine sahip olacağını bildirildi…Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu (BTK) Başkanı Tayfun Acarer, ‘‘yerli arama motoru’’ kurulmasına yönelik çalışmaları 2010 yılında tamamlamayı hedeflediklerini [..] bildirdi. [..] Acarer, ‘‘Youtube’’ ve ‘‘Google’’ başta olmak üzere mevcut tüm arama motorlarının yabancı kaynaklı olduğunu hatırlatarak, ‘‘Bu nedenle, şu andaki internet yoluyla yapılan her türlü haberleşme yabancı ülkelere gidiyor.

Vatandas sana niye guvensin

Nufuz cuzdanina yazin, yazmayin, halkin cogunlugu devletin verdigi adresi kullanmaz, bizce. “Vatandas anapostaya postayi koyar”. Guvenlik argumani bos; Yahoo guvenilir degilse, devlete guvenilir mi? Bugun oyle oldugunu farzedelim, yarin olacaginin garantisi nedir? Ustelik, vatandasin istegi “slm nbr olm” mesajlarinin ultra guvenli olmasi midir, yoksa kesintisiz isleyen bir servisin mevcudiyeti midir? Sittin tane devlet kurulusunu ozellestirirken burada servise baslamanin alemi nedir?


Haber

Fener Rum Patriği Bartholomeos [..] “kendimi çarmıha gerilmiş gibi hissediyorum” [dedi].

Firsati kacirmamis

Kultur kodlarina satis yapmis.. Basarili bir soylem, zamanlama (kendisi icin) mukemmel. Ikircikli bir havada tak diye gundeme girerek mesajini verdi. Ayrica herkese bir acilim oluyor, bizi unutmayin diye telaslaniyor olmali.

Satis yapilan kod Avrupa’yi tanimlayan “Roma / Isa / Ortacag” hattidir. B. carmiha gerildigini soyleyerek son derece guclu bir koda hitap etmistir. “Karsimdaki Roma” diyerek Bati’daki kadim hissiyatlari depresirmeye ugrasmistir. Hakli midir? Karsisindaki Roma olmasa da,

  1. Roma (Osmanli) tortularini tasiyan bir ulke oldugumuz dogru. Laik degiliz. Ve bu ulkede, aynen Osmanli’da olmadigi gibi dini esitlik namevcuttur [1]. Daha once deginmistik.

Ozetle, Bartholomeos icin basarili bir hareket, hukumet icin uygunsuz bir zamanda ortaya cikan bir soylem.

Tabii sunu da ekleyelim: Osmanli’nin Avrupa karsisinda yasadigi hezimet (endustriyel kuvvet, koylu kuvveti darmadagin etti, yeni dalga her zaman kazanir) ile eszamanli olarak Osmanli’ya dogru misyoner eylemlerin oldugu dogrudur. Bunun ulke icindeki Hristiyanlara yonelik, ve onlarin statusunu yukseltme ihtimali / sonucu getirdigi ve bunun musluman kesim uzerinde bazi refleksler yarattigi da dogrudur. Hatta David McDowall’a gore aci Ermeni kayiplarinin bas sebebi budur!

Tum bu verilerle, ve Milli Gorus gecmisli bir partinin iktidarinda, bahsedilen konuda kolay adim atmasi beklenmemeli. Dogru olan muhakkak tam ozgurluk.

[1] 80 model MGK sentezinin Osmanli’daki dini esitsizligi takip ediyor ve sentezin bizzat Osmanlicilik iceriyor olmasi da bir raslanti olmamali.


Mustafa Karaalioglu

Anayasa Mahkemesi, daha önceki parti kapatma davalarında (Refah Partisi, Fazilet Partisi ve AK Parti gibi…) Avrupa’dan örnek bulamamış ve herhangi bir davayı refarans gösterememiştir. Bu kez, DTP için İspanya’daki ayrılıkçı Batasuna partisinin kapatılmasını örnek vererek ilk kez Avrupa hukukuyla güçlü bir refarans ilişkisi kurmuştur. Temel problem mahkeme, yıllar sonra Avrupa’ya açılmışken Batasuna’yı örnek almak yerine bu konuda evrensel hukuk standardını temsil eden Venedik Kriterleri’ni görmezden gelmiş olmasıdır.

Oysa, Türkiye’nin de aralarında bulunduğu 51 ülkenin temsilciciyle oluşan ve Avrupa Konseyi’nin anayasa hukuku konularında danışma organı olan Venedik Komisyonu parti kapatmalara açık bir standart getirmektedir. [..] komisyon kararlarında [..] “Siyasal parti yasaklama veya kapatma biçimindeki yaptırım, EN SON ÇARE OLARAK, İSTİSNAİ BİR TEDBİR biçiminde kullanılmalıdır [ibaresi vardir].

Ilginc


Mumtaz’er Turkone

Şimdi ne olacak? Hiçbir şey olmayacak. [..] Ahmet Türk, Kürt siyasetinin en itibarlı ismiydi. PKK’lı veya DTP’li olsun olmasın Kürtlerin, hatta Kürt olmayanların bile saygısını kazanmış sahici bir politikacı. PKK, otoritesine rakip gördüğü Türk’ü tasfiye etmeyi denemiş, sonra yerine koyacak adam bulamadığı için tekrar DTP’yi ona teslim etmişti. Anayasa Mahkemesi, PKK’nın beceremediği bu tasfiye işini tek hamlede bitirdi. Bu işte bir gariplik yok mu? DTP’nin kapatılmasının en çok PKK’yı memnun ettiğini gözden kaçırmamamız lâzım. PKK, DTP’nin kapatılmasını demokratik siyasetin itibar kaybetmesi, kendisinin varlığının Kürtler nezdinde meşruiyeti artırması olarak görüyor. Başından itibaren DTP’nin kapatılmasını savunanların nerede, kimlerle hangi çizgide buluştuklarını görmeleri gerekir.

Katiliyorum


Ali Bulac

Liberal kapitalizmin kalbinde baş gösteren ekonomik kriz, başlamış bulunan küreselleşme sürecini tersine çevirmeyecek; böyle bir beklenti içinde olmamak lazım. [..] Sorunun ekonomik yanını göz ardı etmeden şu söylenebilir ki, bundan sonraki beşeri toplumsal hiyerarşik sıralamada ilk halkada, kendi özü ve şahsiyeti üzerine daha çok yoğunlaşan insan, ikinci halkada “cemaatler/sivil toplum kuruluşları”, üçüncü halkada “şehirler”, dördüncü halkada “bölgesel entegrasyonlar” yer alacaktır. Bu sıralamada ulus devletler yer almaya devam edeceklerdir. Küreselleşme ile ulus devlet formu arasında çapraz bir ilişki olsa da, ulus devletler bugüne kadar sahip oldukları birçok iddia ve formlarından vazgeçmeyi kabul ederek varlıklarını sürdüreceklerdir.

Yerküresini içine alan bu değişime yol açan temel faktörler arasında, Batılı felsefi perspektifin (modernite) aşınma payının artması [..] dünya ölçeğinde baş gösteren demografik hareketliliğin daha çok kent nüfusuna yol açıp bu nüfusun kentlerin merkezine doğru yönelmeye başlamasıdır.

Dogru

Modernite iflas etmistir.


AB

Pozitivizmin çökmesiyle sekülarizasyon nihilizme dönüştü; postmodernizmle toplum çözüldü, bu iki temel gelişmenin sonucunda birey projesi sona erdi.

Yanlis


AB

Söz konusu değişimi hangi aktörlerin yaptığı konusu, ortaya çıkan belirsizlikle atbaşı gitmektedir. Kimine göre, adına “küreselleşme” denen belirsiz bir gelişme dinamiği var, ne olduğu bir türlü kestirilemeyen bu dinamik açık seçik olmadığı için bir heyula gibi belli güç ve çıkar merkezleri tarafından araçsallaştırılmakta,

Dogru

Kuresellesme nitelemesi pek cok kisi tarafindan, olur olmaz yerlerde aciklama olarak kullaniliyor. Fakat aslinda, bu kelimenin farkli kesimler tarafindan farkli “cikarsal” anlamlari var.

Muhafazakar cevre icin kuresellesme, “icerideki” Kemalist yapinin “disina” cikarak, kayirmayan, ayirmayan bir “aliciya” direk satmasi anlamina geliyor. Bir tur “esitsizligi” kirarak, disari cikmasini sagliyor.

Fakat bu durum, kuresellesme kelimesini “her seyi” ve “her kesimi” aciklayan bir kelime haline getirmiyor. O zaman bu kavramin genel, kapsayici (blanket) bir kavram olarak kullanilmasi yanlistir, cunku herkesi esit / ayni (uniform) sekilde etkilemiyor, ve ilerisi acisindan, arttigi gibi, oldugu gibi, statik kalmasi da mumkun bir olustan bahsediyoruz. Petrolun varili 200 dolar oldugu bir ortamda Brezilya’ya “ihracat” yapmanin zorlugu ortada.

Hayir. Herkesi esit etkileyen tek kavram, beyaz yakalilasan toplum, ve degisen uretim seklidir. Cin’den, Japonya’ya, oradan Amerika’ya tum siyasi, toplumsal dinamikleri etkileyen, degistiren temel piston, enerjidir.

[Bir onceki yazidan hareketle] Tower Records’un iflas etmesi, kuresellesme ile hicbir alakasi olmayan bir kavramdir. Internet cikmistir, bilgi iletimi rahatlamistir, sarkilar boylece paylasilmis ve Tower Records cokmustur. Tamamen ic dinamiklerin, temel kuvvetlerin etkisiyle olan bir durumdur.


Aykırı

Ama sol bir dengeleyici olarak lazim degil mi?

Sol degil sosyal inovasyon lazim

Muhammed Yunus’un mikrokredi atilimini ele alalim. Tamamen bireyin kar / zarar realizasyonu temel alinarak, verilen krediyi sorumlu bir sekilde kullanip geri odemesi baglaminda gelisen bir sistemdir. Bu bir sosyal inovasyondur. Sol ile alakasi var midir? Yoktur.

Sigorta sistemin ele alalim. Bir felaket oluyor, evin tarumar oluyor, ve hop sigorta sirketi gelip zararini karsiliyor. Al sana “dayanisma”. Sosyal yardim! Fakat onceden sigorta bedelini odemissin, ve istatistiki olarak evi tarumar olmayanlar daha fazla ki bu para ‘yardimini’ alabiliyorsun. Arkada bir kar realizasyonu var. Sol nerede? Yok.

Bu da bir sosyal inovasyondur.

Iste bu tur inovasyonlar lazimdir. ‘Ah vah, ben seni koruyacagim kollayacagim’ diyen hiyarlar lazim degildir. Bireyin degeri tamamen guc dinamikleriyle aciklanabilir: eger yeni uretim sekliyle guclenen bireyi ezersen, o da birgun senin kafani kirar. Demek ki ezmeyeceksin, KENDINI KURTARMAK ICIN. Yine bencillik. Yine akil.

Iste bize bu bireyi, onun rasyonel kararlar aldigi bir sistemi baz alan inovasyonlar gerekiyor.

Not: Bugun gecerli birseyler soyleyebilen her “sol” kisilik aslinda liberal demokrat olmustur. Geriye sadece bunu kabul etmeleri kalmistir. Edemeyenler gencliklerinde hakkinda heyecan hissettikleri bir kelimeden vazgecmek istemedigi icin bunu yapiyor. Bu kelimeyi adeta dua eder gibi tekrarlamalari, ‘bir zamanlar’ bir sey hakkinda ‘hakli olduklarini’ zannetmelerini sagliyor. Bunlari asmak lazim.


Cengiz Candar

Türkiye’de dramatik iç gelişmeleri “geniş fotoğraf” içinde görmek isteğiyle, dış dünyadaki, uluslararası plândaki gelişmelerle bağlantılı olarak değerlendirme eğilimi yaygındır. [..] Ne var ki, bu yaklaşım, her vakit, çok da isabetli sonuçlar vermez.

Türkiye’de “darbe” dendiğinde, geçmiş deneyimden de yola çıkılarak, “darbe”nin altından ya ABD çıkar; ya da arkasında ABD bulunur. 1960’taki ilk askeri darbe olan 27 Mayıs’tan bu yana, her darbe ile Amerika, belirli ölçülerde ilişkilendirilmiştir. [..] 27 Mayıs sabahına, bu ülke, darbecilerin sözcüsü Albay Alparslan Türkeş’in “NATO ve CENTO’ya bağlıyız” sözcükleriyle uyanmıştır. Daha sonraların 27 Mayıs için “dış bağlantı” arayanlar, dönemin başbakanı ve 27 Mayıs darbesi sonucunda idam edilen ilk ve tek Türk başbakanı olan Adnan Menderes’in Sovyetler Birliği’ne “ABD’nin çizdiği sınırların ötesinde yakınlaşma çabası” gösterdiğini öne sürerek, 27 Mayıs’ın arkasındaki “Amerikan bağlantısı”nı rasyonalize etmeye çalışmışlardır. 12 Mart’ı (1971) ise, Amerika’nın üzerinde çok önemle durduğu “haşhaş yasağı”nı Süleyman Demirel’in başkanlığındaki Adalet Partisi hükümetinin kaldırmamasıyla açıklama eğilimi de yaygındır. 12 Eylül darbecileri, iktidara el koymalarından çok kısa bir sonra, Yunanistan’ın NATO’nun Güneydoğu kanadına dönmesini, “Rogers Plânı” namıyla bilinen ve Türkiye açısından Ege’de büyük taviz sayılan bir “uzlaşma” sonucunda kabul ettiler. Yani, 12 Eylül’ün arkasında [guya] ABD’nin geniş çaplı “küresel” ve “bölgesel” çıkarlarının yattığı kanıtlanmış oldu!

Ak Parti’nin kapatılma talebiyle Yargıtay Başsavcısı tarafından Anayasa Mahkemesi’ne başvurulması, bir ilk. Neyin ilki? İktidardaki partinin, bir “askeri darbe” gerçekleşmeden kapatılma tehdidiyle yüz yüze kalması. Bu nedenle, 14 Mart (2008), gerek Türkiye’de gerekse AB çevrelerinde bir “yargı darbesi” nitelemesiyle karşılaştı. [..]

AB, kestirmeden, böyle bir gelişmenin Türkiye’ye “AB kapılarını kapatacağını” ilân etti. Amerikan Dışişleri ise, 27 Nisan (2007) ertesindeki ayıplı haline tekrarlamadı ve “seçimle iş başına gelenin seçimle gitmesi”nin gerekliliğini vurgulayan bir açıklamayı zaman geçirmeden yaparak, tavrını “resmen” belli etti. Türkiye’de “Amerika’sız darbe olamayacağı”na inanmışlar, bu son “darbe” ya da belki daha doğru bir deyimle “darbe girişimi”nin ardındaki Amerika’yı bulup, Türkiye’deki gelişmelerle bir “rasyonel” bağlantı kurmak ihtiyacındalar.

Dogru

Turkiye’de tum darbeleri “dis faktor” olmadan aciklayabilirsiniz.

Tum kariyerini bu aciklama uzerine kurmus olanlar icin bu muhakkak kotu bir haber. Fakat ic aktorlerin kendi cikarlari, mevcut uretim yontemi (uzun zaman koyluluk) aktorleri, bu bir secenek oldugu zamanlarda, “darbe” yonune dogru itebilir. Ve darbeyi yapar. Niye? Yapabildigi icin!

Asiri “dis” vurgunun sebebi, ulkemizde dogru olanin kultur kodunun DISARIDA NE VAR kelimesi olmasi. Darbe yapanlar bunun arkasina sigindilar. Turkes’in beyani bir ornek.

Tarihi tekrar gozden gecirmek gerekiyor ve saglam verileri baz almak gerekiyor. “Dis destegi” dogrulamak icin kendini dusunur zanneden sair gazetecinin hapishanede iken “Ingilizce duymasi” zerre kadar onemli degildir. Ayni sekilde disarisinin bir darbe sonrasi “bizim cocuklar” demesi de yetmez. Boyle bir soylem, “kimin cocuklari bunlar” diye bir sorunun etrafta gezindigi bir ortama isaret eder ve tersi yonden de okunabilir.

Tekrarlayalim. Darbe tamamen ic faktorlere tabidir.

Hıyarlar yerli malıdır


Anonim

Obama icinde bulundugumuz ittifakin lideri

O ittifak tek degil

Merkez Turkiye’dir, ne baskasi, ne bir ittifak. Eger bu nuansi anlamadiysaniz, Turkiye’nin yeni dis politikasindan hicbir sey anlamamissiniz demektir. “Kurumsal” olarak NATO baglantimiz var, fakat bu baglantiyi “tek” ve “korunmasi” “uzerine titrenmesi” gereken bir sey gibi gormek yanlis olur. Turkiye istedigi cografyada istedigi “ittifaki” on plana cikartabilir. Bu Kibris’ta Birlesmis Milletler, Balkanlarda NATO, Kafkaslarda AB olabilir.


Ahmet Davutoglu

[Amerika Turkiye’den ne istiyor sorusuna karsilik] Bu soru tipik soguk savas kafasidir. Soru, tek bir guc, ABD oldugunu varsayiyor, ve bu guc hep birilerinden bir seyler ‘istiyor’. Muttefik olmak paylasmak, dahil edici olmak demektir.

Iste


Mehmet Altan

[Davutoglu’nu tarif ederken] “Türkiye” dışında etkin ve belirleyici bir “küresel” güç tanımlaması ve kabulü konusunda da çok istekli görünmüyor. Dünya üzerinden Türkiye’yi değil, Türkiye üzerinden dünyayı tanımlamayı yeğliyor.

Dogru

Bu gorusu ‘disaridan’ ve ‘degisik’ olarak anlattiginiz gibi bir hava aldim, fakat burada garip olan onun durusu degil, sizinki. Siz eski Marksistler dunyaya hep deterministik bir “plan” acisindan bakmaya egilimlisiniz. Efendim, “suradan suraya bir guc havzasi kurulacak” yok “bilmemne pazarlari birlestirilecek” falan. Yok oyle bir sey. Yeni uretim sekli eski guc yapilanmasini tarumar etti (bunu iyi kotu anlamissiniz), ve artik her ikinci dunya ulkesi “nufuz piyasasinda” pek cok aktorle “alisveris” yapabilmeye basladi. Oyle merkezi bir plan falan kalmadi.

Tabii ki uretim seklinin durdurulamaz gucu bir seyleri “sarsacak”. Fakat bu dinamik bir olusum, tepede birilerinin kukla oynattigi falan yok.


Aykırı

“Aci gercekcilik” demissiniz, yani hic bir sey degismesin, kotu, islemez seyler dahil her seyi kabullenelim mi diyorsunuz?

Zen deyisi soyle gider

“Fikirler gizemi, ifadeler fikirleri, fonksiyon potansiyeli engellememeli”.

Potansiyeller, gercekciligin parcasidir. Bir odun, hem ateste yakilabilir, hem birinin kafasina vurulabilir. Yani tek, bariz bir fonksiyona takilip kalmamak gerekir.

Fikirler, gizemi yoketmemeli; bilimsel acidan hayat muthis bir gizem. Mevcut anlatimla yetinmeyip, daha derine inmek, daha fazla desmek gerekiyor.

Turkiye’de bazi kelimelerin kullanimi bozulmus durumda. Mesela “akilli ol” sozu “haddini bil” anlamina dejenere olmus (bir sokak lumpeninin bu sozu Orhan Pamuk’a yoneltmesiyle bunu bir daha hatirladik). Fakat akil, gercek statik bir durus ile sinirli degildir. Potansiyelleri unutmayalim.


Torkish medya

Trafik canavari can aldi [..vs..] bayram bilancosu [..] olu. Batiyoruz! Oluyoruz!

Abartmayin

Ingiltere 2007 rakamlarina gore trafik kazalarinda 2,946 kisi can vermis. Turkiye’de ayni rakam ayni sene icin 3,459. Nufusa gore ayarlarsak (Ingiltere 52 milyon TR 71 milyon) o zaman Ingiltere kaybi 71/52*2946 = 4,022. Bu TR 3,459 sayisindan daha yukarida.

Tasitlari insanlar kullanmaya devam ettikce, kazalar olacaktir. Bilmemkac tonluk saatte bilmemkac kilometre hizla giden bir arac fiziksel olarak bir yoketme aracidir. Kinetik enerji 1/2 mV^2. Koydu mu ucarsin. Capisc? Care? Daha fazla tren ulasimi belki. Ileride (cok) zaten bilgisayar kontrollu arabalar geliyor. ABD askeriyesi bu arastirmalari ciddi finanse ediyor, gecende biri DARPA yarisini kazandi, araba tamamen otomize bir noktadan bir noktaya ulasti, sollama filan yapti [2], tabii o tasitlarin ekonomik olarak her kesime inmesi (trickle down) ne kadar surer, Allah bilir.

Peki medya bu isleri niye abartiyor? Birkac sebepten: 1) TR’de ‘sevgi’ kavraminin kultur kodu ACI. Millete sevgi hissetmek icin aci veren olaylar [1] gormek isteginde olabilecektir 2) Surekli bir facia ortami yaratilarak yonetimdeki hukumet (kim oldugu farketmez) guya sikistirilmis oluyor. 3) Sarayli / koylu hatti: Su soyleniyor: “Saray (guya hukumet) bak! Madur olan koyluleri gor, vah vah!”. Gazetelerde habire gorulen kameraya dogru elinde bir kagit parcasi tutan gariban vatandas fotografi ayni hissiyata / amaca servis ediyor.

[1] Bu hissiyatin sapik bazi turevleri, bir gruba, halka sevgi gosterisinde bulunmak icin onu ezmek. “Bak dovuyorum, cunku ilgi gosteriyorum”.

[2] Alman oto sirketleri bu arastirmadan iyi nemalandi bu arada, yarisi kazanan prof Alman (Amerikan okulunda), kendi “koylusuyle” calismak istemis, Alman sirketleri bazi know-how’i buradan kapti, sonradan danisman olarak ta hocayi calistirmislardir.


The Economist

[Sarkozy hukumeti] en ust seviye 3 bakeloryanin birinin son senesinde tarih dersini zorunlu olmaktan cikardi. Bac S denilen bilim ve matematik odakli dereceyi takip eden ogrenciler icin tarih dersi secmeli hale geldi. [..] Bu karara sadece ogretmenlerden degil, filozoflar ve diger entellektuellerden itiraz sesleri yukseldi. [..] Fakat bu cekismenin en ilginc tarafi Fransiz bilim adamlarinin artik daha az tarih ogrenecek olmasi degil; Ilginc olan merkezi yonetimin hala okullara, hangi konulara, dakikasina kadar ne kadar zaman ayiracaklarini dikte ediyor olmasi. Bu, 1808 yilinda emperyal bir emir ile mufredatin ne olacagini kodifiye etmis olan Napolyon’un arkada biraktigi bir miras.

Öküz Fransızlar

Bizimkilerin takip ettigi ornek te bu iste. Muspet bilimciler icin tarihin secmeli yapilmasindan bahsetmiyoruz tabii (o iyi olmus), ceberrut merkezi devletin kontrolculugu problem.


Anonim

Kopenhag’daki kuresel isinma toplantisi bir basarisizlik oldu.

Bruce de Masquita tahmin etmisti

Ustad, Oyun Teorisi temelli matematiksel yontemi ile bu toplantinin basarisizlik olacagini tahmin etmisti.