View on GitHub

thirdwave

Hafta 24

Mehmet Altan

“PKK sonuç mudur, neden mi?”

Maalesef açılım süreci bu soruya kesin ve saydam bir cevap vererek başlamadı.

“Askeriyenin kırmızı çizgilerinden” etkilenenler, PKK’ya “neden” olarak baktı.

PKK’yı “sonuç” olarak görenler ise, Birinci Cumhuriyeti “Türkiye Kürtleri’nin” de devleti haline getirecek olan radikal demokratikleşmeyi göze alamadılar. İçeride istihbarat; dışarıda ABD, Irak, Barzani çizgisinin yeterli olacağına fazlasıyla güvendiler…

Bir de buna iktidar partisiyle, bölgedeki “yerel iktidar” konumundaki parti rekabeti de eklenince şiddet “daha da ürkütücü bir biçimde geri döndü.”

“Güvenlik mantığını” tek ölçüt olarak ele almayıp, “PKK sonuçtur” denseydi, Birinci Cumhuriyet gerçek bir “vatandaşlık” açılımı yaparak, keskin bir demokratikleşmeye uğrayacaktı.

Tabii sadece Kürt vatandaşlar değil, gayrimüslimler de Heybeli Ruhban Okulu’ndan hala mahrum kalmayacak, Aleviler de cemevlerinde ibadet etmek için “devlet onayı” beklemeyecekti.

Birinci Cumhuriyet, “vatandaşlığı” keşfederek, kimlik ve nitelik değiştirerek Kemalizm’den demokrasiye terfi edecekti. 2010 yılının yazı da çocuklarımıza tabut olmayacaktı…

Dogru


Gulay Gokturk

Peki neden 700 bin-800 bin kişilik bu dev ordu çeyrek yüzyılı aşkın bir süredir üç-beş bin teröriste karşı silahlı mücadeleyi kazanamıyor? [.. A]skeri boyutta neden bu kadar başarısız kalındığının da izah edilmesi gerek. [..] Aşağıya alacağım satırlar artık hepimizin yakından tanıdığı Doçent Sedat Laçiner’e ait.

“Terörist sivrisinek gibidir. Ordu ise dev bir balyozdur. Türkiye elinde balyozla sivrisineğin peşinde koşturuyor. Siz sivrisinek olsanız, balyozdan korkar mısınız? Korkmazsınız. Balyozun üzerinize isabet etme ihtimali çok düşüktür çünkü. Bu yüzden sivrisinek insanın devamlı orasına burasına konup kanını emmeye çalışır ki, balyoz insanın kendisine vursun. (…) Doğu’da 250 bin asker var. Değil 250 bin, 2 milyon asker yerleştirin, terörist gene gelir bombasını atar. Bir ili, 50 kişiyle terörize edebilirsiniz. Çünkü ordular hantaldır. Orduyla iç güvenlik sağlanamaz. Siz 10 bin kişiyi oradan oraya sevk ederken, 50 kişi ıslık çalarak başka bir yere gidiyor. (…) Mesela Gabar Dağı’nın adı çok geçiyor. Bu dağda şu anda 35 PKK teröristi var. Bu resmi rakamdır. Peki, biz bu dağın etrafında kaç kişi bulunduruyoruz biliyor musunuz? Dağın etrafında 10 bin kadar askerimiz var bizim. Cudi Dağı’na gelelim… Orada da 100 civarında PKK teröristi var. Oysa bir dağa hâkim olmak için binlerce insana ihtiyacınız yok. O dağa işini iyi yapan, komando eğitimi almış, SAT türü 35-100 James Bond gönderirsiniz, işi bitirirsiniz. Ama gönderilmiyor.”

Bu arada, Batı’da teröristle mücadeleyi orduyla yürütmeye çalışan tek ülkenin de Türkiye olduğunu öğreniyoruz Laçiner’den. “Terörle mücadele” ve “teröristle mücadele” kavramlarını birbirinden ayıran Laçiner bu konuda şöyle diyor:

“Batılı ülkeler, teröristle mücadeleyi asla orduyla yapmıyorlar. Polisin içinde bir birim kuruyorlar. Kuzey İrlanda’da biraz orduyu işin içine soktular, sonuç felaket oldu. Sonra yeniden profesyonel güçlere döndüler.”

Katılıyorum


Deniz Ulke Aribogan

Tam Türkiye Cumhuriyeti’nin nasıl bir fikrin ürünü olduğu konusunda bir şeyler yazmaya niyetleniyordum ki, Carol Negro’nun American Thinker’da yazdığı ‘Amerika’nın Sırrı’ başlıklı makaleyi gördüm. Yazı şu satırlarla başlıyordu: ‘Amerika bir toprak parçası değildir. Bir kültür ya da bir milliyet değildir. Bir örf ve adetler bütünü değildir. Bir hükümet değildir. Kişiler değildir. Bir kurallar kitabı değildir. Bir ırk ya da etnisite değildir. Amerika bir fikirdir.

Bu nedenle bu fikri kucaklayan herkes Amerikalı olabilir. Diğer birçok ulus kan veya toprak temelli olmasına rağmen, Amerika taşınabilir bir şeydir. Onu kalplerimizde ve zihinlerimizde taşıyabiliriz. Şehirlerimizi bombalayabilirsiniz, ekonomimizi çökertebilirsiniz, kıtaları okyanusa dökebilir, çoğumuzu öldürebilirsiniz ama Amerika’yı yok edemezsiniz. Çünkü nerede iki ya da daha fazla Amerikalı bir araya gelir Amerika oradadır. Sırrımız şudur: Biz Amerika’da yaşamayız, Amerika bizim içimizde yaşar. Amerika bir fikirdir’.

Ben de yukarıdaki satırlardan ilham alarak ‘Türkiye bir fikirdir’ iddiasını öne sürüyorum.

O fikir sizin sandiginiz sey degil

ABD’yi ABD yapan fikir, kendine atadigi kultur kodunda vucut bulan RUYA kelimesidir. Tepe uzerindeki sehir (city on the hill), ozel / farkli / yegane olmak (exceptionalism) deyisleri hep buraya baglanir – cografi, sosyolojik temelleri de vardir. Cok buyuk bir alana gelinmis, dini baskilardan (religious persecution) kacilmistir, boyle buyuk, bos bir alana hakim olmak, cozum bulma kabiliyetinizi genisletmeniz anlamina gelir. Buyuk alanda insan gucu sinirli ise az sayida kisinin etki alanini genisletecek icatlara odaklanirsiniz, hayal gucunuz calismaya mecburdur (Einstein ABD ziyaretinde aynen bu gozlemi yapmistir). Bu gerekliliklerden dolayi, fikir olabilecek bir kavram, RUYA, kultur kodu haline gelmistir.

Turkiye’deki Turklerin kultur kodlari bundan farklidir.

Bu bir.

Iki, Turklerle Kurtlerin kultur kodlari ayni degildir.

Kultur kodlari asimilasyona karsi muthis bir mukavemet gosterirler, Kurtlerin Osmanli, sonra Turk baskici politikalarina karsi yillardir gosterdigi mukavemetin sebebi de budur, ve korunan kodlar degismemistir.

Demek ki Turkiyelilik baglaminda ortada ne fikir olabilecek bir kod, ne de yuzde yuz uyumluluk gosteren “kodlar toplami” vardir.

E peki, bunlar yoksa birarada olunamaz mi?

Olunur niye olunmasin? Kodlari bir tarafa birakalim: Cografi (tarihi degil) ve ekonomik gereklilikler zaten gerekli entegrasyonu yapacak. Cagin ruhunu takip edeceksin, modernist aptalliklari bir tarafa birakacaksin. Merkezilesme, maksimizasyon, standardizasyon, senkronizasyon, konsentrasyon gibi daha once isledigimiz kategorilere uyan hicbir cozum bugun ise yaramaz. Bu prensipler takip edilirse beraber yasamakta problem cikmaz.


Parag Khanna

Turklerin tum kendine guvenine ragmen, Avrupa’nin gorunmeyen Turkiye kolonizasyonu yoluna devam etmistir. [..] Jacques Chirac 2005 yilinda “Turkiye’nin Avrupali olmasi bir kulturel devrim gerektirir” sozlerini soylemekte iken, ayni anda AB komisyonu Turk devletini lobotomize etme gorevine yerine getirdi. Turkiye 90’li yillarin sonunda Avrupa’yi utandirip kendisini ciddiye almaya zorlamis olabilir, ama buna karsilik AB, menusunun tamamini, 35 tane basligi (chapter) Turkiye’nin bogazindan asagi tikmistir, ki bu sayi diger ulkelerden 4 baslik daha fazladir.

Boyle iste

Turkiye, yonetim disiplini baglaminda Osmanli’nin mirascisidir. Boyle bir miras varsa, tabii ki degisim sancili olacak.

Turkiye bu konuda yanliz degildir. Roma mirasina sahip olan tum ulkeler problem ulkelerdir: Italya, Yunanistan, Turkiye.. sirasiyla

    1. ve 3. Roma. Bunlar kendi klasmanlarinda Avrupa’nin en geri ulkeleridir. Italya modern tarihinde hicbir savas kazanamamis, son elli senedir ortalama hukumet yasi 1.5’u gecmemis, coplerini dogru durust toplayamayan bir millettir. Yunanistan’in basina gelenleri hepimiz gorduk. Turkiye.. eh surekli calkantida.

Magna Carta’nin yazildigi, universite kavraminin temelinin atildigi, daginik, cogulcu (ve karisik) Ortacagi yasamadiysan, uzun bir zamani Osmanli gibi baskici despotluk sistemleri altinda gecirdiysen isin zor [1].

Rusya benzer problemleri yasadi ve yasiyor. Bu tur toplumlarin moderniteyi adaptasyonu da cok sert yontemlerle oldu. 2. dalga prenspileri o kulturlerin ezici, cikarimci (extractive) merceginden suzuldu, ve daha da katilasti. Stalin’den bahsettik, etrafina soruyor, filanca ulkedeki en buyuk fabrika hangisi? Cevap geliyor, sudur efendim… Stalin hemen emri veriyor: Daha buyugunu yaptirin.

Anlatabiliyor muyum? Bati ulkelerinde modernite maksimizasyona sebep olmus, kuruluslar buyudukce buyumus, ama hala derinlerde bir yerlerde o cogulcu kodlar duruyor. Vardigi noktadan rahatsiz. Organization Man, 1984 gibi filmler cekiyor habire, o rahatsizligi anlatiyor. AT&T gibi “buyuklerini” parcaliyor. Oteki hiyar ne diyor?

Daha buyugunu yaptirin.

Iste fark burada.


Robert Kaplan

Bugunku Yunanistan, [kadim] Perikles Yunan kulturunun degil, Bizans ve Turk despotluklarinin cocugudur.

Dogru

[1] Italya cogulculugu yasadi, Roma tecrubesi oldukca uzakta.. ama var. Korelasyon soyle kurulabilir: Roma ne kadar uzaksa, gelisim o kadar fazla. Italya “gerilerin ilerisi”.

[2] Khanna ayrica, Turkiye burokrasisini tarif ederken ilginc bir kelime oyunu yapiyor. Once arka plan: Ingilizce literaturde karmasik, yoz bir burokrasiyi sifatlamak icin iki tanimdan biri kullanilir. Ya Kafkavari (Kafkaesque) derler, ya da Bizansvari (Byzantian). Niye Kafkavari? Cunku unlu yazar Kafka burokratik cehennemi tarif etmis, bitirmistir. Her neyse, Khanna, Turkiye burokrasisini tarif ederken “Bizansvari” demis, sonra parantez acip yanina yazmis: Kelimenin tam anlamiyla (literally). Bu bizi bayagi guldurdu.


Thomas Friedman

Turkiye’nin Islamci hukumeti Arap Lig’ine katilacak gibi [..] Israil’e direnis ekseni [bir suru zirva]

Oyle mi?

Direnis, ve siddet hakkinda Friedman’in soyleyecek fazla sozu yok.. Bakalim Friedman kendisi hakkinda su soylenenleri begenecek mi? 11 Eylul’den sonra Bush hukumeti artik Amerika’nin gucunu BM kararlari icinde maskelemek, pardon, BM icinde calisarak icra etmek yerine, apacik, bir gozdagi amaciyla kullanilmasi gerektigine karar verdi. Bu sayede olan ve olabilecek tum dusmanlar korkutulmus olacakti. Hukumetin Ortadogu konusunda zaten kendi bilirkisileri ve entellektuel amigolari vardi. Bernard Lewis’e gore mesela, ‘dunyanin o kisminda kararli ve mutlak guc haricinde hicbir sey sonuc veremezdi’ ve Lewis Taliban’in hemen yikilmasi ile dogrulanmis gibi gozuktu. Irak dogal olarak bir sonraki hedefti. Thomas Friedman [unlu soylesi programi] Charlie Rose’da sunlari soyluyordu. “Iraklilar evlerinin onunde, kapidan kapiya dolasan Amerikali kiz ve erkek [askerleri] gormeli, ve onlar su mesaji vermeliler: ‘Sen bu cumlenin neresini anlamiyorsun? Biz kendi acik toplumumuza onem veriyoruz, siz bir fantazi balonu icinde yasiyorsunuz. Bu fantazi balonunun buyumesine izin verecegimizi mi zannediyorsunuz? Alin bakalim. Bunu. Kafaniza. Yiyin [1]’”. Evet, Friedman zamaninda Irak Savasi’ni desteklemis, ve neocon manyaklar ile ayni yataga girmekten cekinmemistir.

Entellektuel durusu “saibelidir”.

[1] Burada Friedman igrenc bir argo, “suck on this” kelimelerini kullaniyor. Yukarida tercumede ona yakin olabilecek kelimeleri kullanmaya calistik.


Derya Sazak

40 bin insanımızı kaybettiğimiz Güneydoğu’daki sorunu bitirmede “denenmemiş” tek yol, PKK’ya silah bıraktırmaktı! Sınırların değişmeyeceği ancak, Anayasal yurttaşlık temelinde Kürt kimliğinin tanınacağı, ana dilde eğitime olanak tanınacağı, Parlamento’da, belediyelerde DTP/BDP gibi partiler üzerinden temsil meşruiyetinin sağlanacağı adımlarla Kürt sorunu demokratik bir çözüme kavuşturulabilirdi. Öcalan’ı dışında tutacak bir af çıkarılarak, PKK silahlı bir örgüt olmaktan çıkarılabilirdi.

“Demokratik açılım’ın içi ancak böyle dolardı!

Hükümet tam olarak neyi planladı bilmiyoruz ama cesaretinin kırılmasında MGK etkisi, Baykal’ın CHP’sinin süreci kesintiye uğratma çabası, PKK’daki “tasfiye” kaygısı ve nihayet Kürt siyasetinin İmralı ve Kandil’i muhatap göstermesinin, Habur girişlerine tepki olarak başlatılan KCK operasyonlarının sembolik de olsa silah bırakanların cezaevine atılmasının gelinen aşamada etkisi büyük.

Din ile dil, askerle siyasiler arasına sıkışan bu “paradigma” seçime giden Türkiye’de değişmez.

Dogru